Yönetmenlik vasfından önce bir yazar olmanın avantajı ile ilerleyen İran asıllı yönetmen Marjane Satpari’nin Persepolis’ten sonra biraz geri planda kalsa da kendi kulvarında oldukça başarılı filmi ‘‘Azrail’i Beklerken’’, özellikle gişe filmlerinden sıkılanlar için naif bir Doğu masalı. Filmi tek kelime ile tanımlamak gerekirse buna uygun tek tabir ‘naiflik’ olurdu. Orijinal adının tam çevirimi ana karakter Nasser Ali’nin en sevdiği yemek olan Kuru Erikli Tavuk. Hal böyle olunca Türkçe Azrail’i Beklerken olarak adlandırılması daha karizmatik olmuş diyebiliriz.
Gelişim gökyüzüne bir şey katmadı,
Gidişim ihtişamından bir şey eksiltmedi,
Kulaklarım şahidimdir, kimse bana ‘neden’ diye sormadı,
Neden geldim, neden gidiyorum?’
Hayyam.
Film masalsı atmosferi ile ‘jeki bud, jeki nabud’ kelimelerini bize tanıtarak başlar çünkü her İran masalı böyle başlar : ‘bir varmış, bir yokmuş..’ İran devrimini arka fona alarak devrimden önce ülkede nasıl bir profil olduğunu anlatır bize, bildiğimiz İran başkadır, burada resmedilen başka. Şık hanımlar, beyler sokaklarda arz-ı endam ederler, sanat, siyaset üzerine konuşurlar, yönetimi eleştirirler, kadınlar özgürdür. Yaklaşmakta olan yıkımın farkında değildirler.
Baş karakterimiz Nasser Ali dünyanın dört bir yanını dolaşmış bir keman virtüözüdür. İrane adlı aşkı için mücadele verse de kızın babası evlenmelerine müsaade etmez ve mecburen ayrılırlar. Nasser Ali evine döndüğünde annesinin ısrarıyla kendisine platonik ama büyük bir aşkla bağlı Faringuisse ile evlenir. Fakat bu evlilik ikisine de zindan olur, Nasser Ali sevmediği gibi saygı ya da merhamet de duymadığı eşini mutlu etmek şöyle dursun, onu en ağır ithamlarla yargılayıp aşağılamaktan çekinmez. Faringuisse için de aynı şey söz konusudur. Matematik öğretmenliği, ev işleri, çocukların bakımı derken kendisini sevmeyen, üstüne de sanatçı kaprisli, kibirli bir adamla evli olmak omuzlarında yük haline gelir. Ama tüm bunlara rağmen yine de Nasser Ali’yi garip bir şekilde sevmektedir. Burada mazoşist bir örnek oluşturur; acı çektiği, mutsuz olduğu bir evlilikte ısrar etmektedir ve zaman içinde çabalarının boşa gittiğinin farkına varmış olmasına rağmen hala ve hala emek vermeye devam etmektedir.
Faringuisse, şiddetli bir tartışma esnasında eşinin biricik kemanını yere çarpar, bu Nasser Ali için sonun başlangıcıdır; kemanı onun için bir yaşam sembolüdür, başka hiçbir keman kendi kemanının sesini veremez. O büyülü tınıyı çaresizce aradığı birkaç girişim başarısızlıkla sonuçlandığında Nasser Ali dünyada yapacağı bir şey kalmadığı fikrinde karar kılar.
Ölüm şekillerini düşünür, intihar etmek çok onursuzca bir davranıştır ve öldükten sonrabedeninin alacağı garip şekillere dahi tahammül edemeyecek kadar kibirli bir adamdır; kendini asarsa ipin ucunda sallanan komik bir görüntüye dönüşeceğini ve dünyada kalan herkesin onu o son an ile hatırlayacağını düşünerek bu ve benzeri tüm intihar usullerinden vazgeçer. Bir yöntem geliştirir; hiçbir şey yapmadan öylece beklerse bir an gelecek ve ölecektir. Planını uygulamaya aldığından itibaren toplam sekiz gün sürecek bekleyiş için zaman akmaya başlar. Bu günler aralığında İrane ile tanışmasını, nasıl bir aşkla ona bağlandığını, ayrılıklarını, hayal kırıklıklarını, tamiri mümkün olmayan küskünlüğünü flashbackler ile görürüz. Derken Azrail çıkagelir. Nasser Ali bunu hiç beklemiyordur, belki bir sınama, belki bir şımarıklık ile giriştiği bu plan işe yaramıştır ve ölüm artık yanı başındadır.
Azrail ile Nasser Ali’nin diyaloğundaki içtenlik başarılıdır. Azrail’in anlattığı animasyon olarak sunulan hikaye Mevlana’nın Mesnevi’sinde kıssa şeklinde geçen Hz. Süleyman ile tüccar hikayesidir, şık bir jesttir. Nasser Ali’nin son anlarında Azrail onu simsiyah kanatlarıyla sararken bakışları ile verdiği duygu çok güzeldir; aynı anda pişmanlık, geç kalmışlık, boşa yaşamışlık ve sona varmış olmanın hüznü…
Filmin en büyük artısı senaryosunun orijinalliği ve cast seçiminin müthiş isabeti. Mathieu Almaric olağanüstü bir performansla bizleri gerçekle – rüya arasında bir masalın içine çekiyor ve film böylelikle izleyiciye büyülü bir buçuk saat vaat ediyor. Ne anlatmak istediğinin fazlası ile farkında olan ve bu anlatımı en şiirsel hali ile sunan bu güzel filmden geriye kalansa küskünlüğün bize verebileceği tahribatların hayatımıza neler yapabileceği olarak öne çıkıyor.
Anlatım, akıcılık, içerik her özelliğiyle muhteşem bir yazı olmuş. Tebrik ediyorum sizi 👏🏻