Yönetmen koltuğunda Türkiye’nin sinema alanında adını duyuran başarılı yönetmeni Nuri Bilge Ceylan’ın oturduğu, başrollerinde Deniz Celiloğlu, Merve Dizdar ve Musab Ekici’nin rol aldığı, izlenildiği salonda film sonunda tam 11 dakika boyunca ayakta alkışlanmayı başaran, sayısız ödüle layık görülen, Merve Dizdar’ a Cannes’da “En İyi Kadın Oyuncu” ödülünü kazandıran ve Türkiye’nin bu seneki Oscar adayı olan Kuru Otlar Üstüne Türkiye’de 29 Eylül 2023 tarihinde vizyona girdi. Filmi merak edenler veya gidip gitmeme konusunda tereddüde düşenler için filmin kısa bir incelemesini sizler için hazırladık. Umarım, okuduktan sonra filme gidersiniz çünkü film tam anlamıyla bir başyapıt…
Not: “Umut Etmenin Yorgunluğunu Yaşayanlar İçin: Kuru Otlar Üstüne” yazımız spoiler içermektedir.
Film, Erzurum’un bir köyünde resim öğretmenliği yapan Samet’in (Deniz Celiloğlu) karlar içinde yürümesiyle açılıyor. Başlangıçta, filmin diğer sanat filmleri gibi sürekli bir derin sessizlik içinde ilerleyeceğini düşündüren bu sahneden sonra, aslında film şaşırtmacalarla doluyor.
Öğretmenlik yaptığı okulda dördüncü senesini dolduran ve geldiği günden beri bir an önce tayin olup İstanbul’a gelmeyi isteyen biri Samet. Oradaki vazifesinin dolduğuna ve o köy için yapılması gereken her şeyi yaptığına inanan Samet’in aynı lojmanı paylaştığı bir başka öğretmen arkadaşı daha var: Kenan (Musab Ekici). Kenan’ın da okulda yedinci senesidir ancak; tayin olmayı düşünmez, daha yapacak çok şeyi olduğunu düşünür bu toprağın çocukları için çünkü kendisi de aynı coğrafyanın çocuğudur.
Kuru Otlar Üstüne filminin ilk dakikalarında Sömestr tatili dönüşünde Samet ve Kenan’ın arasında geçen konuşmada, Kenan’ın annesinin bir an önce onu evlendirmek istediğine dair bir muhabbet geçer. Aslında Kenan’da evlenmeye niyetlidir ancak; ona göre “evlenilecek kız” yoktur. Samet’in sömestr tatili okula girdiği sahnede yanında uzun saçlı, hayat dolu bir genç kız görülür. Bu kız Sevim’dir. Sevim, Samet’in öğrencisidir. Samet, ona kimseye göstermeden bir hediye verir, onunda kimseye göstermemesini tembihler. Sevim’i diğer öğrencilerinden ayrı bir konuma koyar. Samet, okuldaki öğretmenlerle olduğu kadar köyün işsiz güçsüz genciyle, jandarmayla ve veteriner hekimle de sohbet etmeyi sever. Öyle ki; filmde uzun uzun izleyebileceğiniz Samet- köylü genç- veteriner hekim sohbetleri var. Bu sohbetlerde Nuri Bilge Ceylan, o kadar derin mesajlar veriyor ki aslında izleyiciye… Örneğin; bir sahnede veteriner hekim ve Samet arasında şöyle bir diyalog geçer:
-Ben onun iki danasını iyileştirdim, o benim kapımın önünde yatan köpeğimi vurdu.
-Neden yaptı?
-İnsan olduğu için, insan…
Yönetmen, bu sahnelerde ışık kullanmıyor. Görebileceğiniz tek ışık soba dumanından yükselen ateşin ışığı. Sadece kişilerin yüzlerine ve konuşmalarına odaklanılan bu sahnelerin çoğunda, iş bulup köyden gitmek isteyen ve çocukken yaşadığı travmayı halen atlatamayan bir genç ile köye zorunlu olarak gönderilen veteriner hekim arasındaki görünmez uçurumu izliyorsunuz.İkisi de birbirini anlamaz, birbirlerinin sorunlarını net olarak göremez. Kim bilir belki de Nuri Bilge Ceylan, onlar üzerinden bize, aslında toplumdaki “kendimiz gibi olmayana” kör olduğumuzu anlatmak istemiştir.
Sınıftaki öğretmen-öğrenci sahnelerini sık görebileceğiniz Samet, bir gün dersteyken rutin arama için öğretmenler sınıfa gelir ve Sevim’in çantasından Samet’in ona hediye ettiği aynayla bir aşk mektubu bulur. Mektubu bulan öğretmen, öğretmenler odasında başka bir öğretmene bu mektubun Samet’e yazıldığını anlatırken Samet gelir ve kendi öğrencilerine ait eşyaları alır. Aralarında Sevim’in kendisi için yazdığı aşk mektubunun da olduğu eşyaları ardiye olarak kullanılan bir yere götüren Samet, mektubu okuyup okumamak konusunda tereddüde düşer ancak; kendine hakim olamaz ve okur. Tam o sırada Sevim içeri gelir ve mektubunu ister. Samet, mektubu yırttığını ve okumadığını, kimsenin de okumasının mümkün olmadığını anlatır ama Sevim gözyaşları içinde mektubu ister çünkü bilir ki Samet öğretmen mektubu okumuştur ve ona karşı duyduğu hislerden haberdardır. Neticede mektubu alamadan gözyaşları içinde odadan ayrılan Sevim’in dışarıda başka bir erkekle gülerek konuştuğunu gören Samet’in dönüp dönüp ona bakması, aslında onun halen ufak bir çocuk olduğunun farkında olmayışını gösterir izleyiciye.
Her ne kadar evliliği düşünmese de, arkadaşının vasıtasıyla Nuray (Merve Dizdar) ile tanışır bir gün Samet. Nuray, Ankara Otogarı’ndaki patlamada tek bacağını kaybetmiş eski bir örgüt üyesidir. Nuray da Samet gibi öğretmendir. Belli bir görüşü olan, resim yapmayı hobi edinen ve doğrularını sonuna kadar savunan Nuray, Samet’in ilgisini çeker ama onu bir sevgili olarak değil de arkadaş olarak görür. Öyle ki; Kenan’a onun resmini gösterir ve tanışmalarına vesile olur. Aynı mezhebe sahip ve aynı coğrafyada yaşadıkları için onları birbirine uygun bulur. Bu sahnede, yönetmen mezhep, yöre, töre farklarının aslında pek çok kişi tarafından hiç de azımsanmayacak derecede mühim görüldüğünü vurur yüzümüze.
Kenan ve Samet için okul ve gündelik hayat akışında devam ederken bir gün İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü’ne gitmeleri gerektiği söylenir. Burada, haklarında öğrencilere uygunsuz davranışlarda bulundukları yönünde şikayet olduğunu öğrendiklerinde adeta şok geçirirler. Böyle bir şeyin olmasının mümkün olmadığını söyleseler ve şikayetin kimin yaptığını öğrenemeseler de “paçayı zor kurtarırlar.” Çünkü Kaymakam Bey son derece “anlayışlı” çıkmış ve öğrencinin bu şikayetini çok da dikkate aldırtmamıştır. Bu sahne, tam da bir Türkiye örneği değil mi sizce de? Maalesef neredeyse her yıl, okullardan ya da kurslardan öğretmenlerin öğrencilere yönelik cinsel istismar haberlerini duyup, sonuçta her nasılsa ya soruşturma açılmasına bile gerek kalmadan (!) ya da nasıl oluyorsa bir şekilde açılan soruşturmaların sonuçsuz kaldığı ve adeta “ yapanın yanına bırakıldığı” toplumuza ince ama sert bir vurgu yapıyor yönetmen bu sahnede aslında ve tabi ki de; bürokrasinin yıllar geçse de değişmediğinin…
Kenan ve Samet suçsuzluğunun farkındadır ve müdürden hangi öğrencilerin bu şikayeti yaptığına dair bilgi ister ama müdür böyle bir şeyin yönetmeliğe ters olduğunu ve söyleyemeyeceğini ifade eder. Sonra Kenan’ın yine bir Türkiye gerçeğini yüzümüze vurduğu sözlerini duyarız: “Sizin nasıl torpillerle, kimleri arkanıza alarak müdür olduğunuzu biz çok iyi biliyoruz.” Odada bulunan beden eğitimi öğretmeninin arabuluculuğu ile konu tatlıya bağlansa da Samet ve Kenan bu işin peşini bırakmaz ve kimlerin şikayet ettiğini öğrenmek ister ve öğretmen kimseye söylemeyeceklerine dair söz aldıktan sonra şikayette bulunanın Sevim ve bir arkadaşı olduğunu söyler. Neden olarak da, aşk mektubunun okunmasının verdiği utangaçlıkla yapılan bir çocukluk olarak gösterir Samet ve Kenan’a. Kenan bu konunun kendisiyle alakasının olmadığını söyleyince de onun da öğrencilerden makas aldığını söylediklerini anlatır. Bir gece veterinerin yanından dönerken beden eğitimi öğretmeninin evinin ışığının yandığını görür Samet ve onunla bu konu hakkında konuşurken aslında asıl hedefin Kenan olduğunu ve Samet’in burada gümbürtüye gittiğini öğrenir. Samet artık Kenan’a karşı nefret dolar ama bunu ona sezdirmez.
Her ne kadar söz vermiş olsa da, Samet’in öğrencilere karşı sert tutumu daha da şiddetini arttırır. Sınıfta bir gün ders verirken, tahtaya yazdığı şeyi öğrencilerin üst üste sormasının üzerine izleyenleri derinden sarsan o cümleleri kurar : “ Hiçbirinizin ressam olacağı yok. Siz bu ıssız köyde kalmaya mahkumsunuz. Sizler patates soğan ekeceksiniz ki; zenginler daha iyi şartlarda yaşamaya devam etsin.”.Teneffüse çıktıklarında müdüre, Sevim ve bir arkadaşının şikayete geldiğini görür. Müdür yanına çağırır Samet’i. İsim vermeden şikayet olduğunu ve öğrencilerin incindiğini söyler. Samet, artık kimin şikayet ettiğini biliyordur ve sınıfa girdikten sonra Sevim’i sınıftan kovar ve bundan sonra ona karşı daha mesafeli davranır.
Nuray- Samet ve Kenan üçlüsü arasındaki ilişki de bir hayli ilerler. Öyle ki; Samet, onları tanıştıranın kendisi olmasına rağmen dışlandığı hissine kapılır ve bu onun içindeki nefreti daha da körükler. Bir gün şehir merkezinde Nuray ile tesadüfen karşılaşmış gibi yapar Samet. Ayaküstü yapılan sohbetten sonra Nuray, Samet ve Kenan’ı akşam yemeğine davet eder ve mutlaka Kenan’a da söylemesini ister. O gün geldiğinde Samet, elinde çiçeklerle Nuray’ın kapısında biter. Samet’i yalnız gören Nuray, büyük bir hayal kırıklığı yaşar ve Kenan’ın neden gelmediğini sorar. Samet, onun hasta olduğunu ve gelemediğini söyler. Nuray’ın yaptığı resimleri duvarlarda gören Samet, ona hayranlığını gizleyemez ve izleyici adeta hipnotize eden masada geçen sohbet başlar aralarında. Siyasetten insanlığa, umuttan bir şeyler için mücadele etmenin gerekliğine, tarihten tarihin ne olduğuna dair uzun, bazen ağdalı kelimelerle devam eden ve birbirlerinin fikirlerini ve hislerini ortaya çıkarmak için adeta bir söz savaşı başlar aralarında. Bu sahnelerde o kadar başarılı oyunculuklar izliyorsunuz ki; sanki masanın bir sandalyesinde oturuyor ve bir sağa bir sola bakarak onları takip etmeye çalışıyorsunuz. Bu sahnelerde sizi etkileyecek o kadar derin ve anlamlı cümleler var ki; ama belki de en çarpıcılarından biri şu : “İnsanoğlu işte, hayal ediyor, deniyor, yapıyor sonra da yıkıyor. Tarih, umut etmenin yorgunluğunu çağrıştırıyor bana daha çok.”
Nuray ve Samet aslında birbirinden oldukça farklıdır. Nuray, ideolojisi yüzünden bacağını kaybetmiş, fikirlerinin arkasında sonuna kadar durabilen ve onları savunan, gerçekçi bir kadınken; Samet apolitik, günlük yaşayan ve kimilerine göre bencil sayılabilen bir kişidir. Nuray’ın tek bacağını kaybetmesi ve “eksik” olmasına rağmen, belki de tüm bu özelliklerinden dolayı Samet’in ilgisini çeker. Tabii ki; Kenan’a “ait” bir şeye sahip olmak da onun arzusudur. Tartışma sırasında Samet ile Nuray arasındaki şu konuşma da günümüz Türkiye’si değil mi sizce de?
-Çağımızdan, geldiği noktadan; mutlu muyum memnun muyum dersen, değilim. Ama bunun için illa bir safa girmeyi, dahil olmayı gerektirecek bir durum da değil bu.
-İşte bence en büyük sorun da bu. Senin gibi toplumun eğitimli, aydın kesimi, bu tarz bir belirsizlik içinde kaybolup gidiyor. Susuyorlar. Meydanı cahil andavallara bırakıyorlar.
-Meydan dediğin de zaten bu cahil andaval tayfasına göredir de, ondan belki. Karşıt kamplara ayırmanın insan faktörü olduğu, ideolojilerin, görüşlerin, hattâ amaçların bile yeri geldiğinde insanlar tarafından kolaylıkla birer araç haline dönüştürülebildiği artık anlaşılmadı mı?
Nuray ve Samet’in masada başlayan sohbetleri koltukta devam ediyor ve burada da oyuncuların muhteşem performansını bir kez daha görüyorsunuz. Nuray, Samet’e peş peşe sorular ile tanımaya çalışır ve sonunda davetini neden Kenan’a söylemediğini sorar Samet’e. Samet “ Sence neden?” diye sorarak duygularını açık açık belirtir Nuray’a. Bunun üzerine Nuray ve Samet arasında yakınlaşma yaşanır. Nuray salonun ışıklarını söndürmek için Samet’i gönderir. Samet ışıkları söndürdükten sonra banyoya girer ve izleyiciyi burada büyük bir farkındalığa sürükler Nuri Bilge Ceylan. Aslında bu yaşanılan sadece filmdir der ve ekranda film ekibini, kameraları görürüz. Kim bilir, belki de Samet’in Nuray ile birlikte olmak için kendine verdiğe bir mola da diyebiliriz. Banyoya tekrar dönen Samet, Nuray’ın bacağının eksikliğinden dolayı belki de istediği performansı gösteremeyeceğini düşündüğü için ereksiyon sağlayıcı bir hap alır. Sabah uyandıklarında Nuray’ın Samet’ten tek bir isteği vardır: Bu yaşadıklarından Kenan’ın haberinin olmaması. Köye geri dönen Samet’in nerede olduğunu soran Kenan, Samet’ten Nuray ile birlikte olduklarını öğrenir ve dünyası başına yıkılır ama bunu Samet’ e belli etmez. Samet ise hedefine ulaşmıştır. Nuray’ın telefonlarına çıkmaz, mesajlarına geri dönmez Kenan. Karın şiddetle yağdığı bir akşam davetsiz misafirleri vardır Kenan ve Samet’in: Nuray. Kenan, Nuray’ı görünce adeta küçük dilini yutar. Nuray ise Kenan’a neden telefonlarına bakmadığını sorar. Kenan geçiştirse de Nuray, bunun nedeninin Samet ile aralarında yaşanılanlar olduğunun bildiğini söyler ve filmin en can alıcı sözlerinden birini söyler: “Ama bana öyle geliyor ki, dünyada güzel olan her şey, daha insana ulaşamadan, insanın kendi ördüğü ağlara takılıp kalıyor.” Nuray, istediği cevabı alamadan oradan çıkar…
Filmin son sahnelerinde okul bitmeye yakın 8.inci sınıflar için mezuniyet töreni yapılır. Sevim, evde hazırladığı pastayı Samet’e getirir büyük bir mutlulukla. Samet artık bir daha ölene kadar buralara gelmeyeceğini ve kendisine bir şey söylemek isteyip istemediğini sorar Sevim’e. Sevim de ısrarla bir şey olmadığını söyler bütün çocuk masumiyetiyle. Samet, Sevim’den istediğini alamaz. Filmin sonunda Samet, Nuray ve Kenan’ın Nemrut Dağı’nı gezmeye gittiğini ve karların kalktığını görüyoruz. Samet için artık o köy okulu defteri tamamen kapanmıştır ve tepeye çıktığında kendiyle bir iç hesaplaşmasını dinler seyirci. Sevim’e olan duyguları seyirciye şu cümlelerle aktarılır ve film, sizi derin bir düşünceye sevk edip biter. “Son konuşmamızda yalan söyledim sana. Tüm kendimi inandırma çabalarıma rağmen pişman değilim seni tanıdığıma. Senin gözünden kendimi görmek isterdim… Onu değil onun ötesini düşlemiştim ben. Onun ötesinde kurduğum bir hayal dünyasına, sadece aracı kılmak istemiştim aslında onu. Ama biliyordum, aramızda yine çığlıklarımızın birbirine ulaşamayacağı kadar derin ve geniş bir uçurum, bilinçlerimizin yakınlaşamayacağı kadar acımasız bir uzaklık vardı. İmkânsızlığı düşlemiştim.”
Kuru Otlar Üstüne, o kadar gerçekçi ve görsel zenginliği olan bir film ki; 3 saat 17 dakika olmasına rağmen içine o kadar çok çekiyor ve sizi sarmalıyor ki filmin nasıl bittiğini anlamıyor ve sadece duygu yoğunluğu yaşıyorsunuz. Oyuncuların adeta devleştiği, rolün bu kadar sahici yapıldığı sayılı filmlerden biri. Filmdeki öğretmen- öğrenci ilişkileri, öğretmen odasında yaşanan sohbetler, farklı görüşlerin birbiri ile dövüşü, bir köy okulunda öğretmen olmanın zorluklarının yanı sıra aynı okulda öğrenci hele ki fakir bir öğrenci olmanın ve kendisi için ayrılan botu kardeşine vermek için bir numara küçük almak zorunda bırakılan çocukların gerçekliği tokat gibi çarpıyor yüzümüze. Film, içerisinde öğretmenin hobisi olan fotoğraf çekmesine ithafen gördüğünüz fotoğraflar ise şahane. Kazandığı her ödülü sonuna kadar hak eden Kuru Otlar Üstüne, mutlaka sinema ortamında seyredin. Harcadığınız her dakikaya değeceğine emin olabilirsiniz.
Umut Etmenin Yorgunluğunu Yaşayanlar İçin: Kuru Otlar Üstüne