Nazan Kesal İle Röportaj

Nazan Kesal… Çok özel bir sanatçı… Onu tiyatroseverler çok uzun zamandır hayranlıkla izliyor. Milyonların gönlüne ise sinema filmleri ve televizyon dizilerinde canlandırdığı birbirinden canlı karakterlerle yerleşti. Sevgili Nazan Kesal ile hem özel hem de sanat hayatını konuştuk.

İzmir Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Tiyatro Oyunculuk Bölümü mezunusunuz. Diyarbakır Devlet Tiyatrosu, Bursa Devlet Tiyatrosu, Ankara Sanatevi Tiyatrosu, Tiyatro Ayna gibi pek çok tiyatroda oyunculuk ve yönetmenlik yaptınız. Uzak, İklimler, Daire, Saç, Vicdan, Toz Bezi gibi sanat filmlerinde yer aldınız. Altın Portakal En İyi Kadın Oyuncu ödülünün sahibisiniz. Tüm bunların yanında seyircinin hafızalarında yer edinen Kayıp Şehir’in Meryem’i ve Fazilet Hanım gibi unutulmaz karakterlere hayat verdiğiniz dizilerde rol aldınız. Ama biz sizi tanımaya, yaşamöykünüzün ilk yıllarıyla başlayalım. Nazan Kesal nasıl bir çocuktu? Tiyatro, sinema oyunculuğu nasıl şekillendi? 

Neşeli, bir o kadar da hüzünlü, asi, dışavurumcu, hareketli bir çocuktum. Gözlem yapmayı çok severdim. Mahalledeki komşularımızın düğünlerde nasıl oynadığını dikkatlice izler, kış akşamları onları sıcacık sobanın etrafına toplayıp taklitlerini yapardım. Tuhaf bir özgüvenim vardı daha o yaşlarda. Küçücük bir kız çocuğu olsam da toplanırdı herkes etrafıma. Neşeli, bol kahkahalı o güzel akşamlarda düştü içime oyunculuk aşkı. Ben o yıllarda  da bir hikâye anlattığımda ya da birinin taklidini yaptığımda çevreme mutluluk verdiğimi hatırlıyorum. Şimdi de öyle, bir şey değişmedi, sadece o kız çocuğu büyüdü. Tiyatro eğitimim sırasında sinemaya tutuldum. Yılmaz Güney in Arkadaş filmini izlemiştim açık hava sinemasında. Büyülü ve tuhaf bir his bırakmıştı film benim ruhumda. Beyazperdeye ve tiyatroya olan tutkum hâlâ birbiriyle yarışır. Lakin tiyatro ilk göz ağrım tabii…

Sürekli üreten duayen bir oyuncusunuz. “Tamam, ben bu işi çok iyi biliyorum artık” dediğiniz oldu mu?

“Biliyorum” demek bile çok iddialı geliyor kulağıma, tecrübeli olduğumu söyleyebilirim sadece. En tehlikeli oyuncu “Tamam, artık ben oldum” diyendir, çünkü olduğunu zannettiği şey sadece egosudur. Ego ise bizim işimizde büyük bir tuzaktır. Ben bu tuzağı çok erken fark ettiğim için mutluyum. Oyunculuk öyle bir iş ki, mükemmeli yakalamak çok kolay değil. Her zaman mükemmel bir karakter yaratmaya çabalarsınız, ararsınız, bulmaya çalışırken mutlaka tamamlanmamış, eksik bir şeyler kalır. Hayat gibidir oyunculuk sanatı. Bir yandan azalırız, bir yandan da yeni şeyler öğreniriz.

Ben sizi Kayıp Şehir’in Meryem’i ile tanıdım, oyunculuğunuza hayran kaldım ve sıkı takipçiniz oldum. Sizi izlerken hissettiğim bir şey var; hayat verdiğiniz karakteri oynamıyorsunuz, yaşıyorsunuz sanki. Nasıl başarıyorsunuz bunu?

Ben kaybolmayı seven bir oyuncuyum. Seyirciyle karakter arasında bir aracıyım. Özne ben değilim, özne rol. Ben o değilim. Rol ne ise o olmak ve karakterin dünyasını, ruhunu anlamak, hissetmek, etkili bir yorumla oynamak benim görevim. Yani hayali, kurmaca yazılmış bir karakteri ete kemiğe büründürüp insan yapmaya çalışıyorum.

Bir karakteri canlandırırken birlikte rol aldığınız oyuncuların ve yönetmenin etkisi nedir?

Filmler yönetmenin rüyasıdır. Oyuncular da filmde o rüyanın bir parçasıdır. Yönetmenin düşünceleri, rolden beklentisi önemlidir benim için. Onun üzerine kurarım karakteri. İyi partnerle karşılıklı oynamak her zaman zevk verir. Tersi azaptır. Oyun kurulamaz kötü bir oyuncuyla, o zaman yalnız oynamak zorunda kalırsınız maalesef.

Nasıl proje seçersiniz? İçinde bulunmak istediğiniz proje nasıl olmalı ki sizi etkilesin, onayınızı alsın?

Benim en önemli ortak kriterim senaryo. Televizyonda yapımcıyı önemserim senaryoya ek olarak. Sinemada yönetmen ve yine senaryo çok önemli. Tiyatro oyuncunun sanat alanı. Ne oynadığın ve kiminle oynadığın oyunun niteliğini belirler.

Sahne sanatlarıyla ilgili her yerdesiniz ancak sektörde boğulmamış bir sanatçısınız. Nasıl
başarıyorsunuz?

Kaybolarak:) Fırsat buldukça Urla’ya kaçarak…

İşin aynı zamanda mutfağındasınız. İleri oyunculuk dersleri veriyorsunuz. Gençlere deneyimlerinizi, bilgi birikiminizi aktarıyorsunuz. Başardıklarını gördükçe ne hissediyorsunuz?

Gurur duyuyorum onlarla. Tecrübelerimi aktarabildiğim, el verdiğim için mutlu oluyorum.

Sizin için tiyatronun yerinin bambaşka olduğunu biliyoruz. İçinden şiirler taşan bir kadının var olma çabasını anlatan Yaralarım Aşktandır tek kişilik oyununuz. Biraz oyundan bahseder misiniz?

Yönetmen Berfin Zenderlioğlu ile İranlı şair Füruğ Ferruhzad’ı tiyatroda nasıl yapabiliriz diye kafa yorduk. Ben yıllar önce Diyarbakır’da Füruğ’un şiirlerinden bir performans yapmıştım. Ama artık sadece şiir olmamalıydı. Füruğ’un öldükten sonra mollalar tarafından toprağa gömdürülmemesi ikimizi de çok etkiledi. Mottosunu bulduk oyunun. Atmosferine karar verdik, şiirlerini ayıkladık, seçtik. Yaşamı şiire dönmüş bir kadın şairin kısacık hayatını yazması için Şebnem İşigüzel’e teklif götürdüm. Güzel bir oyun yazdı Şebnem. Seçtiğimiz şiirlerle metni harmanladık. Haşim Hüsrevşahi, Onat Kutlar ve Celal Hosrovşahi çevirilerini kullandık. Yaralarım Aşktandır  böyle çıktı ortaya. 3.sezonu oynuyorum bu sene. UrlaDam’da ve İzmir’de de oynayacağım inşallah.

Füruğ Ferruhzad, 33 yıl yasaklarla, baskılarla yaşamış, her zaman kadınların yaşamının daha iyi koşullara kavuşması gerektiğine inanmış, kadın haklarını savunmuş. Nazan Kesal, Füruğ Ferruhzad’dan nasıl etkilendi? 

İlk gençlik yıllarımda okumuştum Füruğ’u. Ercan’ın bana hediye ettiği Onat Kutlar-Celal Hosrovşahi çevirisiyle yayınlanmış Sonsuz Bir Günbatımı şiir kitabı ile tanımıştım. Benzer coğrafyalarda yaşayan kadınların dertleri de aynı; özgürlük tutkusu, isyanı, acısı ve kadın olarak varoluş mücadelesi de. Ortak dertlerimizi gördüm şiirlerinde Füruğ’un. Bizi gördüm. Etkilenmemek mümkün değil onun şiirlerinden. Yaşamı şiir olmuş bir kadın Furuğ. Trajik bir hayatı var ve beni çok etkiledi o soylu ruhu.

Bu sezon bir sinema filmi çekiyorsunuz. Konusu nedir? Nasıl bir karakter bekliyor bizi?

Köyceğiz ve Dalyan’da çektiğimiz güzel filmin adı Suyun Yüzü. Zeynep Köprülü Zeka’nın ilk uzun metrajlı filmi. Etkili bir anne kız hikâyesi. Cemre Ebuzziya kızımı oynadı. Kocasını kaybettikten sonra kızı ile sorunlar yaşayan bir anneyi oynuyorum. Çok yetenekli bir oyuncu kadrosuyla çalıştık. İyi bir festival filmi oldu sanırım.

Fox Tv’de Bir Peri Masalı’nda üç çocuğu olan Harika karakterine hayat veriyorsunuz. Yine bir annesiniz Meryem gibi, Fazilet gibi, Canan gibi… Peki Nazan Kesal nasıl bir anne?

Fedakâr ve şefkatli bir anneyim sanırım. Büyümek zor, büyütmek daha da zor. Dünya kötü ve kalpsiz. Bu sebeple endişeli bir anne oldum Poyraz büyüdükçe. 

Sanatçı bir ailesiniz. Eşiniz Ercan Kesal dizi-film oyuncusu, aynı zamanda yazar ve birçok kişinin bilmediği mesleğiyse tıp doktorluğu. Oğlunuz Poyraz bunlardan birini seçti mi? Bambaşka bir mesleğe mi yöneliyor?

Bu sorunun cevabını ben de çok merak ediyorum:) Henüz o da bilmiyor, kafası karışık şu dönem. Gönlümden sanatla uğraşması geçiyor, çünkü oyunculuk konusunda çok yetenekli. Ama biraz daha zamana ihtiyacı var sanırım seçim yapması için.

Biraz da Urla’dan ve hayata geçirmeyi planladığınız sanat kültür projeniz Urla Dam’dan bahsedelim mi?

UrlaDam bizi heyecanlandıran bir proje. Semih Kadri Felek mimarlığını yaptı. Ahırı bir sanat merkezine dönüştürdü. İnşaatı bitti diyebiliriz. Önümüzdeki bahara açarız diye umuyorum. Urla’ya nefes aldıracak bir sanat merkezi. Bir Egeli olarak çok mutluyum aslında. Zor bir işin içine girdik, riskleri de barındıran bir iş ama güzel İzmir’e ve Urla’ya çok yakıştığını düşünüyorum. Bizdeki heyecana ortak olacak sanatseverleri bekliyoruz bu bahardan itibaren. Tiyatro, konser, eğitim ve atölyeler, söyleşiler yapacağız UrlaDam’da.

Son olarak Dergi Urla okuyucuları için ne söylemek isterseniz?

Sevgilerimi ve iyilik dileklerimi gönderiyorum. Urla size emanet.

Röportaj: Bengi BİRGİ

Henüz yorum yok

Bir yorum bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

BİZİ TAKİP EDİN