Bir Katliamın İstemsiz Başrolü: La Reine Margot

Günümüzde çekilen, fantastik ögelerle inandırıcılıktan uzak hale gelen tarihi yapımlardan sıkılanlar için La Reine Margot sert ama güzel bir film alternatifi. Gerçek bir hikayeyi, gerçek bir anlatımla izlemek için kaçırılmaması gereken özgün bir yapım…

16.yüzyıl Katolik Guise ailesi Fransa’nın başındadır. Yönetime başkaldırmaya hazırlanan Protestan asilleri öldürüp mevcut tehdidin bertaraf edileceği, gücü zayıflayan Guise ailesi için kesin bir yargıdır. Güçleri zayıflamıştır çünkü Kralları ölünce yerine henüz bir çocuk olan 9. Charles geçmiştir. Bir yandan Protestan asiller de bu zayıflığın farkındadır. Bourbon ailesinden Henry de Navarre önderliğinde bir ordu kurarlar ve 1562 yılında bir iç savaş çıkarırlar.

Bir türlü protestan ya da katoliklerin galip gelemediği savaşı durdurmak için 1572 yılında Henry de Navarre 9. Charles’ın kız kardeşi ile evlenmek üzere Paris’e çağırılır. Henry ve Huguenotlar (16. yüzyılda Protestanlara Fransa’da verilen ad) düğün için Paris’e gelirler fakat ortada gerçek bir düğün yoktur, 24 Ağustos 1572’deki düğün gecesi otuz bin protestanın Paris sokaklarında katledildiği gecedir. Tarihe Saint Barthelemy Katliamı olarak geçen bu olay 1845 yılında Aleksandre Dumas tarafından yazılan La Reine Margot adlı romanın konusudur, aynı zamanda Kraliyet ailesinden bir kurban olarak seçilen Margot’un hikayesidir. 

Bu eserden uyarlama ile ünlü yönetmen Patrice Chereau’nun bir o kadar ünlü ve istisnai oyuncuları bir araya getirerek 1994 yılında çektiği aynı adlı film ‘La Reine Margot’ benzeri tarihi filmler arasından bariz bir farkla ayrılıyor; gerek Fransızlar’ın konu 7. sanat olunca gösterdiği hassasiyet, gerek dekor, kostüm ve mekanın gerçekliği ile uyumu gerekse oyuncularının sanat okullarının duvarlarına dahi kazınmış bir direktifi düstur edinerek ‘oynamak yok’ stiline adanmışlıkları. Oynamıyorlar, anlattıkları her ne ise o oluyorlar..

Film Guise ailesini yakın planda anlatarak başlıyor; Catherine de Medici kocasının ölümünden sonra yönetime geçen Charles’ın zayıflığı ve beceriksizliğinden endişeli, yaklaşmakta olan tehlikenin farkında, ailesini ve mevcut iktidarı korumak için kendi çocuğuna dahi acıması olmayan, bildiğimiz mananın üzerinde bir soğukkanlı Kraliçedir. Üç erkek evladı arasında kızı Margot kelimenin tam anlamı ile kurbandır. İktidarın her şey demek olduğu mantığıyla hareket eden, kızının söz ya da itiraz hakkının olmadığı, tercihlerinin ya da arzularının ona bir şey ifade etmediği annesi tarafından Protestanlar ve Katolikler arasında süregelen savaşı durdurmak ve yönetimi korumak için kızı Margot ile Protestan asillerinin lideri Henry De Navarre’yi evlendirmeye karar verir. Catherine de Medici bu düğünün ciddi bir tehdit olan Protestanları durduracağını düşünmektedir. Fakat hiçbir şey planladığı gibi gitmeyecektir. 

Söz konusu katliamın bir kaç günlük sürecini anlatan filmde Catherine de Medici’nin oğullarının ölümü kehaneti üzerine Nostradamus ile görüşmesine ve canavarlığına, Kraliyet ailesindeki ensest gerçeğine, La Mole adlı bir protestanın Margot ile aşkına, Henry de Navarre’nin asil ve insani duruşuna, katliam gecesinin Paris sokaklarında bıraktığı dehşet görüntüye rahatsız edici bir gerçeklikle şahit oluruz. Goran Bregovic’in müzikleri filmi başka bir yere taşıyan diğer önemli unsurdur. Soundtrack’i muhteşem bir yapıttır. 

Günümüzde çekilen, fantastik ögelerle inandırıcılıktan uzak hale gelen tarihi yapımlardan sıkılanlar için La Reine Margot sert ama güzel bir film alternatifi. Gerçek bir hikayeyi, gerçek bir anlatımla izlemek için kaçırılmaması gereken özgün bir yapım…

 

Yazımızı beğendiyseniz ”Edebiyat, Sinema Tarihinin En Çarpıcı, Duyarlı ve de Gerçek Hikayesi: Alexis Zorba..!” yazımızı buradan okuyabilirsiniz. 

Yine farklı olarak kültür-sanat film incelemelerimizden ”12 Öfkeli Adam” yazımızı buradan okuyabilirisiniz. 

 

Ceyla Alkan

1987 Manisa doğumluyum. Anadolu Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı bölümü mezunuyum. Turizm sektöründe çalışıyorum. Yazmanın en zengin ifade ediş biçimi olduğuna inanıyorum ve düşüncelerin en güzel dışavurumu olduğu kanaatindeyim. Hikayelerden bağımsız olarak makaleler, eleştiriler ve kişisel yazılar da yazıyorum. Yazılarımın eninde sonunda ölümün elinden kurtulacak bir imza olması adına elimden geldiğince yayınlayıp paylaşarak bu aktarımı sağlamaya çalışıyorum. Çünkü bence tarihe not düşmenin, yaşama iz bırakmanın en kısa ve en kesin yolu yazmak ve bu yazıları birilerine ulaştırmaktır.

1 Comment
  1. Çok güzel br bakış açısıyla ömerdiğiniz filmi izleyeceğim. Teşekkürler emeğinize🙏🏽

Bir yorum bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

BİZİ TAKİP EDİN