Sürdürülebilir Yaşam Rehberi, Doğasever Bir İş Kadını

Çevreye duyarlı ve sürdürülebilir bir hayat yaşayan Neşe Gök, sosyal medyada gerçekleştirdiği challenge’lar ile birçok kişiyi doğa ve çevre için duyarlılığa teşvik ediyor. Sürdürülebilir yaşam rehberi oluşturuyor.

Neşe Gök, sosyal medyada 30 gün boyunca sürdürülebilirlik adına önemli bir duruş sergileyen challenge hareketi ile dikkatleri üzerine çekmeyi başardı. Doğa sevgisi, çevre bilinci, minimal tüketim alışkanlığı gibi konuların altını çizen, hayatını sürdürülebilir bir dünya adına organize eden ve önemli mesajlar veren Neşe Gök ile, Dergi Urla adına Derya Gür keyifli bir söyleşi gerçekleştirdi.

Öncelikle sizi tanıyabilir miyiz? Neşe Gök kimdir? 

Aslında İstanbul’da doğdum ama hayatımın yüzde doksanını İzmir’de geçirdim, İzmirliyim diyorum. İnci Holding’in sahibi olan İnci ailesinin üçüncü kuşak en büyük üyesiyim. Şu anda da İnci Holding’de yönetim kurulu başkanlığı görevine devam ediyorum. İktisat okudum, pazarlama üzerine yüksek lisans yaptım fakat daha sonra uzun yıllar insan kaynakları alanında çalıştım. On yıl kadar şirketlerin insan kaynakları alanında çalıştıktan sonra yönetim kuruluna geçtim. Aynı zamanda çeşitli girişimlere bireysel olarak melek yatırımcılık yapıyorum. Vinci Girişim Sermayesi Fonu’nun stratejik yatırımcısıyız ve yatırım komitesine üyeyim. Evliyim, bu sene üniversiteye başlayan on dokuz yaşında bir oğlum var.  

Yürüyüş yapmayı sevdiğinizi biliyoruz. Spora, hobilerinize vakit ayırabiliyor musunuz? 

Ayırmaya çalışıyorum, her gün spor yapmaya çalışıyorum. Bazı günler çok yoğun geçiyor ama onun dışında günde yarım saat, bir saatimi bir spora ayırmaya çalışıyorum. Hava şartlarından dolayı yürümek mümkün olmadığında evde pilates yapmaya çalışıyorum. Denk gelirse yazın sörf yapmaya çalışıyorum, bazen golf oynuyorum. Hiçbiri olmazsa en azından site içinde volta atmaya çalışıyorum. Bu arada şu an aile içinde November Challenge’ındayız; her gün kim daha çok adım atacak yarışımız var.  

Neşe Hanım, sizin için çevre, doğa ve sürdürebilirlik temalarının çok önemli olduğunu biliyoruz. Sizin bu temalarla bağlantınız ilk nasıl gerçekleşti?  Sürdürülebilirlik sizin için ne ifade ediyor? 

Kendimi bildim bileli çevreciydim diyemem doğrusu. Zamanla bilinçlendikçe, fark ettikçe, dünyadaki hava, çevre kirliliğinin artışını gözlemledikçe, okudukça, dinledikçe, araştırdıkça bunlar beni “Çevre ve toplum yararına ben neler yapabilirim?” diye düşünmeye itti. Dolayısıyla yaptığım her şeyin çevreye, doğaya, topluma faydası mı var, zararı mı var diye düşünerek hareket ediyorum. Bendeki bu farkındalık 15-20 yılda birike birike artan bir durum. Çevrecilik, sürdürülebilirlik konusunda uzman biri değilim ancak bireysel olarak belli bir etkisi olan biri olduğumun farkındayım.  Sonuçta bir holdingi yönetiyorum, bir yatırımcıyım, bir bireyim, bir ailem var; dolayısıyla küçük çapta da, büyük çapta da birçok etkim var ve bu etkiyi doğru olarak kullanmanın benim görevim olduğunu düşünüyorum. Tabii herkesin görevi bu ancak etki alanı geniş insanlara bu konuda daha çok görev düştüğünü düşünüyorum. 

En son sosyal medyada takip ettiğimiz, “September Challenge” adlı 30 günlük bir çevre projesine imza attınız. 30 gün boyunca “Bugün çevre için ne yaptım?” diye sordunuz ve her gün yeni bir şey yaptınız. Bize projeyi anlatabilir misiniz? Hedefiniz neydi, Hedefinize ulaştınız mı? 

İlk olarak geçen sene başladım, bu sene ikinci defa yaptım. İlk başta niyetim bu proje için tüm sosyal medya hesaplarımı kullanmaktı ancak sosyal medyayı o kadar ustaca kullanan biri olmadığım için Instagram’la sınırlı kaldım. Instagram’da “Bugün çevre için ne yaptım?” motivasyonuyla her gün başka bir şey yapıp yaptıklarımı sosyal medyada çevrem ve takipçilerimle paylaştım. Böyle bir şeye gerek duymamın sebebi çevremde çokça duyduğum “Dünyada fabrikalar havayı, denizleri kirletirken, ben pipet kullanmasam, sudan tasarruf etsem ne fark edecek?” tarzında cümlelerdi. Ben bireysel olarak “Ben başkalarının yaptıklarından değil kendi yaptıklarımdan sorumluyum ve çevre için ne yapabiliyorsam o benim için önemlidir” diye düşünüyorum. Okuduğum ve çok beğendiğim, sıfır atık temalı bir kitapta şöyle diyordu: “Çevre için yaptığınız şeyler oy kullanmak gibidir. ‘Benim oyumun ne faydası var ki?’ diye de düşünebilirsiniz, ‘Benim oyumun, benim açımdan çok faydası var’ diye de düşünebilirsiniz.” Dolayısıyla sürdürülebilirlik ve çevre açısından yaptığımız/yapmadığımız her davranış ve tükettiğimiz/tüketmediğimiz her şey çevre için bir oy kullanmak gibi aslında. Bir aylık bir taahhütte bulunarak sosyal medyada buna dikkat çekmek istedim ve bıraktığı etkiler, tanıdığım/tanımadığım insanlardan gelen tepkiler çok hoşuma gitti ve beni teşvik de etti. Geçtiğimiz sene 30 günün her gününde farklı bir şey yapacağım diye yola çıkmamıştım ama birbirinden çok farklı şeyler çıkmıştı. Bu sene 30 günün 30’unda da farklı şeyler yaptım, hatta bir 15 gün daha farklı şeyler bulunabilirdi. Bunlar önceden hazırladığım şeyler değil. Her akşam ya da sabah oturup ‘bugün bunu farklı yapacağım’ diye düşünerek farklılaştırdığım şeyler. Gerçekten yapılacak birbirinden farklı çok şey var; bazıları yerden bir çöp almak gibi daha küçük, bazıları çevreci bir yatırım gibi daha büyük.  

Dediğiniz gibi her bir gün ayrı değerliydi. Bu proje devam edecek mi? Yeni proje ve çalışmalarınız nelerdir? 

Ben challenge aylarını seviyorum. Ocak ayında iki senedir sürdürdüğüm ve bu sene üçüncüsü olacak minimalizm challenge’ı da aslında bir nevi çevreci bir challenge. Onun da amacı, var olan şeyleri tekrar kullanmak, azaltmak, paylaşmak, satmak. Dijitalde sosyal medya, maillerin  temizliğinden tutun buzdolabı temizliğine kadar geniş içerikli bir minimalizm challenge’ı. Seneye eylülde belki de büyüterek yine bir September Challenge yapmayı da düşünüyorum. Özellikle yaz aylarında daha çok seyahat edilen, daha düzensiz bir hayat olduğu için daha çok çevreyi kirletiyoruz gibi hissediyorum. Eylül daha çok eve, düzene dönülen bir ay olduğu için böyle bir başlangıç için güzel bir ay oluyor.  

Doğa ve çevre bilinci sizce ülkemizde, hatta dünyada tam oturdu mu?  

Bu sınır tanımayan bir konu olduğu için toplumların ve devletlerin bir araya gelerek yapmaları gereken daha çok şey var. Bireysellikten çok, beraber karar vererek baş koyulması gereken şeyler var. Fakat mevcut ekonomik ve dünya düzeni tamamen tüketim üzerine olduğu için oturması da kolay değil. Ancak çok hızlı yol kat ediliyor, ben iş dünyası içindeki gelişimi çok daha yakından görüyorum; şirketler bu konuya çok hızlı tepki veriyorlar, bu konuyu önceliklerine alıyorlar. Son üç yıldır, tanıdığım tanımadığım tüm şirketlerin stratejilerinde ilk üç seviyesine yerleşti sürdürülebilirlik konuları. 

Sürdürülebilir yaşam rehberi için neler yapmalıyız? Alışkanlıklarımızı nasıl şekillendirmeliyiz? 

İlk öncelikle benim Instagram hesabımda 30 gün boyunca neler yaptığıma, sonrasında son postuma eklediğim on-on beş tanesine bir bakın. Sürdürülebilirlik dediğimizde sadece çevresel bir sürdürülebilirlikten bahsediyoruz ama bunun toplumsal ve ekonomik açıdan sürdürülebilirlik kısmı da var. Bireysel olarak en fazla çevresel sürdürülebilirliğe katkımız oluyor, şirketler boyutuna geldiğimizde ekonomik ve toplumsal sürdürülebilirliğe de biraz katkımız olabiliyor. Bireysel olarak düşündüğümüzde ben çevresel sürdürülebilirliğin üç temeli olduğunu düşünüyorum; hava, toprak ve su. Şu anda tüm ölçümler karbon ayak izini azaltmak yönünde ama karbon ayak izi sadece hava kirliliğini ölçen bir şey. Halbuki suya ve toprağa negatif etkilerimiz de var. Dolayısıyla yaptığımız her şeyin havayı, suyu, toprağı ne kadar kirlettiğini ve bunları azaltabilmek için neler yapabileceğimizi düşünmek gerekiyor. Bunun en temeli ise, evdeki çöpe bakıp geri dönüşebilecek neleri attığınızı fark etmek, musluktan boşa akan suyu, gidere neler döküldüğünü fark etmek. 

Sürdürebilirlik bilincinin gün geçtikçe arttığını görüyoruz. Bunu için firmalar ve sizin gibi bu işe gönül vermiş insanlar elinden geleni yapıyor.  Bununla ilgili ne söylemek istersiniz? 

Şirketler gittikçe bu konunun bilincine daha çok varıyor. Sadece “Sürdürülebilirlik önemli, bu yüzden biz de yapalım” anlamında değil, buna en çok etki eden şey toplumsal talep. Eğer bireyler tüketime karar verirken sürdürülebilirlik konusunda bir şeyler yapan şirketleri talep ederse, o şirketler çoğalır. Ancak kayıt dışı ekonomi, çocuk işçi, çevreye değer vermeme gibi özellikleri olan bir şirketin ürününü talep ederseniz bu tip şirketler çoğalır. Dolayısıyla toplumsal bilinç ve talep ne kadar artarsa, şirketler de kendini buna zorunda hissedecektir. Bu ve birçok alanda otomotiv öncü olmuştur, biz de otomotiv alanındaki bir şirket olarak bu konuda en fazla talebin tüketiciden ana otomotiv sanayiine, ana otomotiv sanayiden de yan sanayiye yansıdığını görüyoruz. Şirketlerin bu anlamda koyduğu bütün hedeflerin altında aslında toplumsal talebin bu yönde evriliyor olması var. 

Son olarak Dergi Urla okuyucuları için söylemek istediğiniz bir şey var mı? 

Tükettiğimiz ve yaptığımız her şeyde çevreye, topluma, doğaya olan etkimizi düşünmemiz ve göstermemiz, bunları olumlu yöne çevirmeye çalışmamız çok önemli. Kendi etki alanımızdaki şeyleri başkalarına ve çevreye olumlu katkı sağlayacak şekilde nasıl çoğaltabileceğimizi düşünmek çok önemli. Her bireyin bu konuda yapabileceği bir şey var çünkü çevreyi kirleten de, temizleyecek olan da bizleriz. Urla bu anlamda çok iyi bir yerde; son zamanlarda çok kaliteli bir göç aldı ve çok güzel şeyler yapılıyor; bu anlamda çok bilinçli bir toplum var.  

Neşe Gök Instagram hesabına buradan ulaşabilirsiniz.

Diğer Dergi Urla röportajlarına buradan ulaşabilirsiniz.

Henüz yorum yok

Bir yorum bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

BİZİ TAKİP EDİN