Ece Gauer: “Yaratıcılık huysuz bir kedi gibidir”

Ece Gauer, 1984’te İstanbul’da doğdu. Birincilikle bitirdiği lisans derecesini Mimar Sinan Üniversitesi’nden aldı. Farklı eğitim programlarında moda tasarımı, sinema ve fotoğraf dersleri de alan sanatçı, Münih Güzel Sanatlar Akademisi (ADBK) Resim Bölümü’nden mezun oldu. Ulusal ve uluslararası pek çok sergide yer aldı ve birçok yarışmada ödüle layık görüldü. 

Batı sanatının figüratif yaklaşımını Doğu’nun kutsal geometrik öğeleriyle bir araya getirdiğini ifade eden Ece Gauer ile Dergi Urla okurları için konuştuk.

Önce Lyon, ardından Mimar Sinan’da resim eğitimi ve sanatın farklı alanlarında alınan dersler, sonra yine yurt dışında, Münih’te sanat eğitimi. Bu alışılmamış çeşitlilik size neler kattı?

2010’da yurt dışına gidişim aslında birçok şeyden kaçıştı. Özümden, sistemden, haksızlıklardan…  Bir de büyürken kafamıza işlenen kayıtların esiri olduk tabii. “Yurt dışına git, orada oku, sanat bu ülkede anlaşılmaz” gibi ifadeler duyduk hep, ki doğruluk payı oldukça büyüktü. Sorular sorduk kendimize: Ülkenin farkındalık seviyesine, kültür seviyesine mi inilmeli, yoksa onu idealist bir şekilde yükseltmeye mi çalışmalı? Sanat ne için yapılır? Satılsın diye mi, yoksa ruhlarını açsın, algılarını genişletsin diye mi? Gençliğin cesareti ve inadıyla bir hedefin peşinden koştum. 

Profesyonel bir öğrenciyim. İstanbul Saint Joseph’ten 2003’te mezun olup Lyon’da üniversite eğitimine gittim. Fen bölümündeydim ama anne sütünü bırakmamla resim yapmam aynı döneme denk gelir. Rüzgâr da bir gece tersten esmiş olacak ki, sanat okumaya karar verdim ve Lyon’a gittim. Sonra İstanbul’a dönüp moda tasarımı ve pazarlama bölümünden mezun oldum, malum maddi kaygılar, meslek sahibi olma kayıtları… 

Moda dergilerinde yazı yazıyor, çeviri ve fotoğraf çekimleri yapıyordum. Ama ruhum tatmin olmuyordu. İki ayakkabı için saatlerimizi veriyorduk. Yaratıcılık insanın içini tırmalayan huysuz bir kedi gibidir.  Bir yerden yırtık bulsa çıkar. Çıkamazsa vay halinize! İki ay içinde hazırlanıp Mimar Sinan Üniversitesi Resim Bölümü sınavına girdim ve kazandım. 

Sonra Almanya’da okuyup başka bir dil daha öğreneceğim, orada sanat yapacağım diye yola çıktım. Birincilikle mezun olup, Münih Güzel Sanatlar Akademisi’nde 6 yıl okudum. Birçok sergi ve projede yer aldım. Moda, sanat, mozaik, seramik ve sanat terapisi… Hepsini yaptım. 

Peki, bütün bu maceranın içinde sanat eğitimi dışında neler yaptınız?

 Anne oldum. Dünyanın her yerinden dostlarım oldu. Felsefe, bilim, sanat, parapsikoloji, kadim öğretiler, enerji çalışmaları, tasavvuf yolumu şekillendirdi. Hep bilmenin peşinden gittim; kelimeler, sohbetler, eğitimler, diplomalar, kitaplar, entelektüel vıdı vıdılar köklenmekten uzaklaştırdı beni, hep seyahat ettim bilmenin peşinde. 

Nasıl olunur sorusunu sordum. Bu yaşamda tüm bunları nasıl bir araya getirip yaşayacaktım? Eserlerim işte böyle yaşarken oluştu. Onlar hobim değil, boş zamanlarımı değerlendirmek için değil. Benim ifade biçimim, keşif yolculuğum, mesleğim, ilacım, mutluluğum, derdim, dostum, ruhum, evlatlarım oldu eserlerim… 

Gerçek bir sanatçı ruhtan zarar gelmez. Hayalleri vardır, hassastır, kırılgandır, aşk doludur. Ben de hayal kurdum, peşinden gittim. Bir sacayağına oturttum eserlerimin temellerini; renk, desen, leke. Bunlar öğrenilmiş bilgiler, ama bunun üzerine ruhumun yaşam çiçeklerini koyduğum vazomu yerleştirdim. Türk- kadın- anne üçlemesiyle, bir sanatçı kimliğiyle ismimi duyurmak istedim, “olmaz, zor, asla”ları aşarak. 

Sonra ülkenize geri döndünüz. Neden?

Bana daima bu soru soruldu. Çünkü ailem, özüm, toprağım, yuvam buradaydı. Sabahları okulda İstiklal Marşı’nı, andımızı okurken ağlayan çocuklardandım ben. Atatürk’ün resimleriyle konuşurdum. Sınava girmeden dua edenlerdenim. Yüzlerce resmimden sadece bir tanesi bile olsa, bu topraklarda bir ses getirsin diye burada çalışmaya karar verdim. Öğrendiklerimi burada paylaşmak; kültürümü, renklerimi, desenlerimi burada çoğaltmak istedim. Sanatımda o yüzden bu toprakların motiflerini kullandım, katman katman onları işledim. Gerçekten gönülden anlayanlar için yaptım, ben bu ülkede, bu kültürün sanatçısı olup sanat yapmak için döndüm. Bu toprakların kadim öğretilerine, kültürüne, ruhuna, erenlerine saygımdan ve hayranlığımdan döndüm. Öyle büyük bir zenginlik ki bu… 

Urla’ya yerleşmeniz nasıl oldu?

Hiçbir yerde köklenemediğimi fark edip köklerime dönmek için Urla’ya yerleştim. Benzer birçok ruhla adeta burada buluşmaya gelmiş gibi, aynı dili konuşanlar olarak toplandık. Göç ettiğim mekânların izini, sözle ifadesi zor bir hassasiyet yaratarak gözleyiciyi masalsı bir alana taşımayı hedefliyor eserlerim. Kimlik ve coğrafya ikileminin kutsal geometrik sembollerini dil olarak kullanarak kendime has bir üslupla katmanlar halinde bir araya getiriyorum. Doğunun ve batının resim ögelerini, iki kültürün tam kesiştiği bir coğrafya olan Urla’da harmanlayarak yaratım sürecime devam ediyorum. Her resmin bambaşka bir hikaâyesi var, eserlerin buluştuğu ruhların da bambaşka yolculuğu. Bir araya gelince tam da olması gerektiği gibi oluyor, sistem işliyor. Eserler ihtiyacı olana gidiyor, katmanlar bir araya gelmiş oluyor. 

Buradaki atölyenizde neler yapıyorsunuz?

Urla’daki atölyemde kendi markamı oluşturduğum giyilebilir sanat eserleri olan tekstil ürünlerimi üretiyorum; NFT, dijital sanat, resim (yağlıboya), seramik ve baskı çalışmaları yapıyorum. Yurt dışında ve yurt içinde kişisel ve karma sergilerim devam ediyor. Sanat terapisi workshopları yapıyorum. Onun dışında dekorasyon, stil ve estetik danışmanlığı veriyorum. 

Son olarak neler söylemek istersiniz? 

20 yıl boyunca sürekli seyahat ettim, aradım durdum. Aramakla bulunmazmış, bulanlar da arayanlarmış derler ya…

Kendimi tanıma yolculuğumda keşifler, fark edişler, tanışmalar, çöküşler, yükselişler, kısacası zıtlıklar arasında gidip geldim. Bunların hepsini üst üste koyunca bir “ben” çıktı. Resimler de bu yolda bana yoldaş oldu. Birlikte evrildik. Bir oradasınız bir burada; bir dem geliyor, ruh yükseliyor, gönül buna şaşıyor. Ruh ve gönül ancak aşkla yükseliyor birlikte. Mesleğime âşık değilim, benim aşkım için mesleğim bir araç. 

İnatlarım ise hallerimi gerçekleştirebilmek içindi. Şimdi teslim oldum. Niyetim sabit. Çok da şey etmemek lazım. Yeter ki gönüllerde aşk olsun! 

Ece Gauer intagram adresine buradan ulaşabilirsiniz.

Henüz yorum yok

Bir yorum bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

BİZİ TAKİP EDİN