İdeal Güzellik Anlayışı Dogmaları Yerine Bedenini Sevmeyi Seçmek

Dilimize İngilizce’den ‘body positive movement’ tanımlamasından gelen beden olumlama hareketi, popüler kültürün getirmiş olduğu güzellik kalıplarına bir darbe olarak ‘bedenini sev’ sloganıyla her geçen gün daha fazla kişiyi etrafında topluyor.

Peki, nedir bu beden olumlama hareketi ve neden her geçen gün daha çok dillendiriliyor? Body posivity, popüler kültür ile birlikte toplumlarda normal ya da ideal kabul edilen her türlü beden tipinin aksine tüm boyut, şekil, ten rengi ya da cinsiyetin normal ve gerçek olduğunu açıklıyor.

Bu hareket, gerçekçi olmayan fiziksel çekicilik ideallerine meydan okumayı, olumlu vücut imajı oluşturmayı ve öz güveni geliştirmeyi amaçlıyor. Bireylerin toplumda yıllar yılı idealize edilen beden standartlarına maruz kalmasının yerine, fiziksel özelliklerini tüm gerçekliği ile kabul etmesine ve kendilerini sonuna kadar sevmesine teşvik eden bu inanç, kişinin hem mental hem de fiziksel sağlığını korumasını amaçlıyor.

Toplumda şişman, kısa boylu, sıska, çok uzun ya da balık etli gibi görünüş etiketlerine savaş açan bu hareket, farklı ten renklerinin, giyim tarzlarının, alışılmışın dışındaki imaj seçimlerinin ya da fiziksel bazı engellerin olumsuzluk olarak anılmasının anormal olduğu anlayışıyla, sahip olduklarıyla ya da seçimleriyle her bedenin kutsal ve özel olduğu inanışını kucaklıyor. Çünkü, kişi sıska ya da kısa boylu olmasından dolayı utanarak, kaygılı ve öz güvensiz bir yaşam sürmek yerine bedenini severek, sahip oldukları ve seçtikleri ile kendine güvenerek daha motive bir yaşam ve daha olumlu sosyal ilişkiler gerçekleştirebilir.

Bu hareket ile kişi yaşamı daha keyifli bir hale getirebilir; hayatı kısıtlayan diyetler yerine, beş duyudan biri olan tat alma duygusundan kendini maruz bırakmadan, yemek yemenin keyfini çıkarabilir, yazın plajlardaki ideal mayo bedeni kalıplarına takılmadan, hayatın tadını daha çok çıkarabilir.

Popüler Kültür ile Trend Güzellik Anlayışının Doğuşu

Naomi Wolf 1991 tarihli Beauty Myth (Güzellik Efsanesi) kitabında, diyet ve incelik merakının ilk çıkışının, kadınların oy hakkı kazandığı 1920’ler olduğunu söylüyor. Kadınlar arasında feminist hareketler başarılı oldukça, erkek egemen toplumun kadınların aklını meşgul edecek yeni şeyler çıkarması ve bu şekilde kadınları daha kolay kontrol edebilmesi kolaylaşıyordu. Kadınlar politik ve sosyal hayatta güçlendikçe, önlerine yeni bir set çekilmeye başlandı. Wolf şöyle söylüyor: “Anneannelerimizle karşılaştırdığımızda, görünüşümüzle ilgili memnuniyetsizliğimiz çok daha fazla. Beslenme bozuklukları, estetik operasyonlar her geçen gün artıyor. Fiziksel takıntılar ve yaşlanma korkusu, özgürlüğümüzü zehirliyor.”

Charles Frederick Worth, 19. yüzyılın sonunda canlı manken kullanan ilk couturier. Kıyafetleri canlı bir beden üzerinde göstermek, zamanın önemli yeniliklerindendi. Ama Worth’ün modelleri zayıf değildi. 1920’lerde Cristobal Balenciaga’nın kullandığı modeller de uzun boylu ve zayıf değildi. Yıllar içinde ideal kadın bedeni daraldıkça modeller de inceldi. Modeller zayıfladıkça kadınlar daha da incelme telaşına düştü. 90’lı yılların minimalizm ve androjeni akımı ise, bu gidişata son darbeyi vurdu. “Hiçbir şeyin tadı, zayıflığın verdiği his kadar güzel değildir” sözleriyle tarihe geçen model Kate Moss’la başlayan zayıf olmayı yücelten akım, ne yazık ki günümüzde de devam ediyor.

Sağlıklı Bir Mental Yaşam- Sağlıklı Beden Algılaması İlişkisi

Kendi bedenini kabul etme ve sevme özellikle psikolojik açıdan önemli bir ilerlemenin adımları çünkü bir bireyin vücuduna ilişkin algısı, özellikle gençlerde, zihinsel sağlıklarını ve genel refahını büyük ölçüde etkileyebilir. Hareket, kişinin fiziksel görünümüne veya kendi güzelliğine ilişkin algılarına dayalı olarak öz değeri belirlemeye karşı çıkar. Çünkü görünüşe göre öz değer belirleme bireyin ruh sağlığını olumsuz yönde etkileyebilir. Kişilerin birçoğu kendilerinin iyi göründüğünü hissettiğinde hem kendileri, hem de çevreleri ile daha sağlıklı ilişkiler kurabilir, aksi olduğunda ise bu durum son derece endişe verici sonuçlar doğurabilir. Bedeninden memnun olmayan birçok insan anksiyete ve depresyon sorunları yaşayarak kendilerini toplumdan soyutlamaya kadar gidebilirler.

Yeme Bozukluklarının Kaynağı; Fiziksel Kabul Görme İhtiyacı

Bir çok psikiyatrist bilim insanının araştırmaları, yeme bozuklukları ile savaşan insanların büyük bir kısmının şekil ve kiloları hakkında fazlasıyla endişe duyduğunu gösteriyor. Hatta bu endişeler o kadar yoğun ki kişinin yaşamları bu kaygılar tarafından yönetiliyor. 

Bulimia nevroza, anoreksiya nevroza ve birçok atipik yeme bozukluğunda görülen şekil ve kilo hakkındaki aşırı endişe, katı diyet yapma, kusma, müshil ve idrar söktürücülerin kötüye kullanımı ve aşırı ölçüde egzersiz yapma gibi sağlığı olumsuz ölçüde etkileyen davranışları da beraberinde getiriyor. Zayıf vücut imajı, depresyon, vücut imajı bozukluğu ve vücut dismorfik bozukluğu gibi bir dizi fiziksel ve zihinsel sağlık sorunuyla ilişkilendiriliyor. Aslında kabul edilen sadece bir sağlıklı beslenme şekli ve sağlıklı beden kalıbı olmadığını dile getiren uzmanlar, kilo verme diyetlerinin sağlıklı beslenme biçimi olmadığını yineliyor.

Daha Özgür Bedenler İçin Kadınların İlk Savaşımları

Günümüzdeki beden olumlama hareketinin tarihteki ilk sinyalleri Viktorya Dönemi Kıyafet Reformu hareketi ile başladı. 19. yüzyılda alevlenen bu oluşumun nedeni, kadınları ince bel ölçüleri ile kategorize eden güzellik anlayışıydı.

Kabarık ve uzun elbiselerinin altına bellerini olabilecek en ince biçimde ortaya çıkarmaya yarayan korseler kullanılıyor ve ideal kadın elbisesi olarak bu form kabul ediliyordu. Kıyafetlerin altına gizlenen korselerin sıkı sıkıya bağlanması hem çok rahatsız edici hem de beden sağlığı açısından oldukça riskliydi. Viktorya Dönemi Kıyafet Reformu ile pantolon giyme hakkı için savaşan kadınların sayısı çok değildi ve toplumdan dışlandılar. Uzun zaman alsa da bu hareket ile daha çok kadın artık daha rahat ve sağlıklı kıyafetlere kavuşmanın özgürlüğünü savunmaya ve yaşamaya başlamıştı.

Standardize Edilen Beden Algılarına Karşı Gelişen Etkileşimler

1967’de New York’ta radyo sunucusu Steve Post, Central Park’ta şişmanlara karşı ayrımcılığı protesto etmek için bir etkinlik düzenledi. Bu gelişmeden beş ay sonra ise Lew Louderback karısının boyundan dolayı yaşadığı negatif ayrımcılığa tanık olması sonrası “Daha fazla insan şişman olmalı!” başlıklı bir makale yazdı.  Amerika’da şişman insanların yaşadığı negatif ayrımcılığa ışık tutan bu hareketlerin sonrasında ise Louderback’in katkısı ile 1969’da Bill Fabrey tarafından vücut ağırlığına dayalı ayrımcılığı sona erdirme misyonuyla National Association to Advance Fat Acceptance (NAAFA) kuruldu. NAAFA ayrıca, obezite ve sağlığı çevreleyen diyaloğu değiştirmeye ve şişman olmakla sağlıksız ya da obez olmak arasındaki farkın farkındalığını yaymaya kendini adadı.

Beden Olumlamanın Güçlü Dalgalanmalarının Başlaması

2012 yılında artan sosyal medya paylaşımlarının etkisi ile beden olumlama hareketi büyük ivme kazandı. Hareket, pürüzsüz cilt, vücut ölçüsü ve kusurlardan kaçınma gibi gerçekçi olmayan güzellik standartlarına meydan okuyarak, birçok kişinin sözlüğüne beden olumlama tanımlamasını kazandırdı. Model ve feminist Tess Holliday, vücut pozitif hareketine bir destek patlaması getiren ‘@EffYourBeautyStandards’ı kurdu. Bu oluşumdan sonra Avrupa’daki büyük bir model ajansı olan Milk Management büyük beden modellerle anlaşma imzaladı. Vücut sanatçıları Amerika Birleşik Devletleri ve Birleşik Krallık’ta vücut pozitifliği hakkında eğitimin teşvik edilmesine ve yayılmasına yardımcı olmak için, büyük beden erkekler ve kadınlar için dış mekanlarda çıplak resim sergileri düzenlediler.

Bu hareket popülerleştiğinden beri, özellikle Instagram bu hareket için adeta bir reklam platformu olarak kullanılıyor. Hareketin öncüleri beden olumlamayı tanıtmak için birçok marka ve reklamcı ile iş birliği içerisine giriyor. Güzellik dogmalarının bayrağını indirip, beden olumlamanın normalleşmesini hedefleyen birçok sosyal medya kullanıcısı  ‘bedeni sev’ mottosu ile motive edici içeriklerini her geçen gün daha fazla insana ulaştırmayı başarıyor. 

 

Bu yazımız ilginizi çektiyse  ”Dünya’daki Eşitsizliğe Kulak Tıkamayın! Kız Çocukları Kapınızı Çalıyor” yazımızı da buradan okuyabilirsiniz.

Nisa Tosyali

Yeditepe Üniversitesi Gazetecilik Bölümünden mezun olduktan sonra, çeşitli dergilerde ve farklı platformlarda hayatın her alanı ile ilgili yazma fırsatı buldu. Kültür seyahatlerini, gastronomiyi ve doğa sporlarını seven, hayattan çok keyif alan ve okudukça büyüdüğüne inanan biri.

Henüz yorum yok

Bir yorum bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

BİZİ TAKİP EDİN