Dünya’daki Eşitsizliğe Kulak Tıkamayın! Kız Çocukları Kapınızı Çalıyor…

2012 yılında BM (Birleşmiş Milletler) tarafından 11 Ekim “Dünya Kız Çocukları Günü” ilan edildi. Kız çocuklarına uygulanan ayrımcılığa ve eşitsizliğe yönelik farkındalığı arttırmayı amaçlayan bu gün, dünya çapında kutlanıyor ve kız çocuklarının yaşadıkları sorunlar tartışılıyor.

Kadını sevecektiniz,
Aldınız, ver bırakmadınız…
Sevi’ye yer bırakmadınız,
Ona ben değil, sen diyecektiniz.

Özdemir ASAF

“Coğrafya kaderdir.” der İbn-i Haldun. Yaşadığımız topraklar, yetiştiğimiz kültür, içinde bulunduğumuz toplumdur geleceğimize yön veren ona göre. İyi okullarda okumak, kaliteli bir yaşam sürmek, dünyanın pek çok yerini keşfe çıkabilmek, saygın bir kişiliğe sahip olmak… Belki bunlar ve daha pek çok şey için bu söz doğru olabilir, tabii içlerinde istisna olup kendini “kötü coğrafyası”ndan sıyırıp hayallerini yaşayanları saymazsak. Peki, nerede doğduğunuzun, yetiştiğinizin, öldüğünüzün pek de bir önemi olmayan bir şey yok mudur? Vardır elbette: Kadın olmak.

Dünya üzerinde nerede yaşarsanız yaşayın; ister en gelişmiş ülkelerden birinde ister televizyonun bile girmediği bir kabilede kadın olmak daha doğduğunuz an erkeklere göre 1-0 geriden başlamak demek. Aynı anne-babanın çocuğu olsanız dahi, erkek kardeşiniz siz ne yaparsanız yapın aileniz her daim favori çocuğudur. Kız ve erkek çocuğu arasında hayat boyu büyüyerek devam eden bu uçurum, kız çocuğunun ileride “kocasının sözünden çıkmayan, onun verdiği ile yetinen, kaderci bir anlayışla her şeyi kabullenen, tek görevi soyun devamı için üremek olan” kadınlar olarak karşımıza çıkmasına neden oluyor. BM, bu anlayışa dur diyebilmek ve dünya çapında her milletten her renkten her yaştan kız çocuğunun sorunlarını dile getirip, toplumlarda bir farkındalık yaratmak amacıyla 2012 yılından itibaren 11 Ekim’i Dünya Kız Çocukları Günü (International Day of the Girl Child) ilan etmiştir.

BM tarafından kız ve erkek çocukları arasındaki ayrımcılık ve eşitsizliği önlemeyi ve toplumlarda kız çocuğunun da “var” olduğunu göstermeyi amaçlayan bu özel güne rağmen aslına bakarsak pek de bir şey değişmiş gibi görünmüyor. Küçük yaştan itibaren annesi masa kurarken ona yardım eden, ilerideki annelik görevini layığıyla yerine getirmesi için bebekleriyle “annecilik” oynayan, kardeşlerinin geleceği ve ailesinin kararı yüzünden okula gönderilmeyen kız çocukları…

Türkiye bazında örnek vermek gerekirse; çok değil bundan 15-16 sene önce aileleri tarafından maddi yetersizlikler veya “zaman kaybı” gibi görülen kız çocuğunun okula gönderilmesi “Baba Beni Okula Gönder”, “Haydi Kızlar Okula” gibi projelerle en temel hakkı olan eğitim hakkını kazanabilmeleri için kampanyalar yapıldı. Hala devam eden bu proje ile birçok başarılı kadın doktorumuz, bilim kadınımız, öğretmenimiz, mühendisimiz var. Kız çocuklarına “hak” görülmeyen eğitim hakkı sadece ülkemizde değil, dünyanın pek çok yerinde böyle. UNICEF 2020 yılında yayınladığı bir raporla, dünya genelinde son 20 yılda okula gönderilmeyen kız çocuğu sayısının 79 milyon azaldığını göstermiştir. Rapora göre, aslında kız çocuklarının orta öğretimde erkeklere oranla olma olasılığının daha fazla olması gerekiyor ancak; yine “kız çocuğu” olmalarından ötürü yaşadıkları bazı sömürülerden dolayı eğitim hayatlarına devam edemiyorlar.

Çocuk yaşta aileye karşı gelememe ve isyankâr yaftası yememek için kız çocuğunun yaşadığı en ciddi problemlerden biri de çocuk gelin vakaları. Cemal Süreya’nın dediği gibi “Bir kadını ortadan ikiye böl, yarısı annedir yarısı çocuk”. Ancak bu kadınlar içlerindeki çocuğu yaşayamadan anne olmak zorunda bırakılan kadınlar… UNICEF’in yaptığı araştırmaya göre; dünyada her yıl 12 milyondan fazla kız çocuğu çocuk yaşta evlendirilmekte ve 4 milyondan fazla kız çocuğu ise FGM (Female Genital Mutilasion) ile karşı karşıya kalmaktadır. Erkek çocukları için cinsellik ulu orta konuşulabileceği ve gurur duyabileceği bir konu iken, hala dünyanın bazı yerlerinde kız çocuğunun cinsellikten daha az veya hiç zevk almaması için yapılan kadın sünnetleri çağ dışılığın göstergesi.

Türkiye’de de durum farklı değil aslına bakarsanız. Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu Türkiye ve Hacettepe Üniversitesi Nüfus Etütleri Enstitüsü, son 25 yılda yapılan çocuk yaşta evlilikleri incelediği raporunda her 100 kız çocuğundan 15’inin 18 yaşından önce veya zorla evlendirildiği gözler önüne seriliyor. Bu evliliklerin 3/10 u ise; “mal bölünmesin, yabancıya kız vermeyelim” gibi ilkel fikirler yüzünden ileride doğabilecek sakat çocukların riskini hiçe sayarak yapılan akraba evlilikleri. Çocuk yaşta yapılan evlilikler, beraberinde çocuk yaşta anne olmayı ve 18 yaşına geldiğinde 3 çocuğuyla eve hapsolmuş kadınların ortaya çıkmasına neden oluyor. Art arda yapılan doğumlar nedeniyle hem kız çocuğunun hem de bebeğinin ne derece sağlıklı olacağı konusu ise asla akıllara gelmiyor bile…

Kız çocukları aileleri tarafından belli tabularla yetiştiriliyor, bu su götürmez bir gerçek. Örneğin; Hindistan’da bir kız çocuğu ilk reglini gördüğünde herkes ondan kaçar, kızı bir odaya koyarlar ve adeta “pis” bir varlıkmış gibi görürler ve döngüsü bitene kadar o odada kalır. Öyle ki; bu ülkede ped satın almak çok ayıp karşılanır ve kadınlar bu dönemini hiç de hijyenik olmayan bezlerle tamamlamak zorunda kalır (Bu konuyu anlatan “Padman” isimli filmi izlemenizi öneririm). 18 yaşına gelen bir erkeğin ilk cinsel deneyimini yaşaması ve “milli” olmasını dört gözle bekleyen aynı aile, kızını evden gelin ederken bekâretin simgesi kırmızı kurdelesini gururla beline takıyor… Kendini her ne kadar korumaya çalışsa da hem çevre faktörü hem de en acısı kendi ailesi içinden gerçekleştirilen cinsel istismar ve sömürüye maruz kalıyor pek çok kız çocuğu.

UNICEF raporuna göre 2016 yılında yapılan insan ticareti mağdurlarının %70’ini 15-19 yaş aralığındaki kız çocukları oluşturuyor ve ne yazık ki bu çoğunluktaki kız çocuklarının 20’de 1’i tecavüze uğramış oluyor. BM raporuna göre dünya genelinde 15-19 yaş grubundaki kız çocuklarından 15 milyonu, sevgilisi, eski veya yeni kocası tarafından cinsel bir saldırıya maruz kalmıştır. Latin Amerika’da ise; kadınlara yönelik cinsel istismara uğrayan mağdurların çoğu 18 yaşından küçük. Örneğin Ekvador’da cinsel istismara uğrayan kadınların yüzde 64’ü 18 yaşından önce, El Salvador’daki cinsel istismar mağdurlarının yüzde 75’i 17 yaşından küçüklerde, Kolombiya’daki vakaların yüzde 74,25’i ise 14 yaşından küçüklerde görülüyor. Tecavüz olaylarının en acı örneklerinden biri de, Hindistan’da her 15 dakikada bir kadına/ kız çocuğuna karşı gerçekleştirilen eylemler. Sokakta yürüyen bir kız çocuğunun tecavüze uğrama riskinin olasılığını düşünebiliyor musunuz?

Kız çocuklarının uğradıkları en acı eylemlerden biri de bazen sevgilisi, bazen eşi, bazen aile fertlerinden biri, bazen de hiç tanımadığı biri tarafından gerçekleştirilen kadın cinayetleri. Ne acıdır ki UNICEF tarafından yapılan bir araştırmaya göre, tüm dünya ölçeğinde 15-19 yaş grubu arasındaki kız çocukları, erkekler tarafından şiddet görmeyi haklı bulabiliyor. Ülkemizde de maalesef durum pek parlak görünmüyor. “Anne lütfen ölme” diye ağlayan Emine Bulut’un kızını ya da kocası tarafından defalarca bıçaklandıktan sonra kendi kanıyla katilinin ismini yazan Nurtaç Canan’ı ve diğerlerini unutmamız mümkün değil.

Her yıl giderek sayıları artan kadın cinayetleri ve erkeğin “namusumu kirletti, yatar çıkarım, bana bir şey olmaz, ya benimsin ya kara toprağın” mantığı ile işlediği cinayetlerin sayısı henüz 2021 yılının ilk 6 ayında 130’a ulaştı bile. Ne yazık ki işlenen bu kadın cinayetlerinin çoğunda da çocuk yaşta yapılan evlilikler sonucunda, beraber bir hayat geçirilemeyeceği gerçeğinin farkına varan kadının, erkek tarafından bu fikrinin kabul görmeyişi yatıyor. Yapılan yasal başvurular ve alınan güvenlik tedbirlerine rağmen, erkeğin eylemini hiç de gizlemeden, sokak ortasında işledikten sonra “iyi hal indirimi”ne güvenerek 3-5 yıl hapishanede yattıktan sonra salıverilmesi adaletin nerede olduğunu hepimize sorgulatıyor.

Tüm bunlara rağmen, kız çocukları için yapılan ve ışığın her daim yanmasını amaçlayan projeler de var. UNICEF, Millî Eğitim Bakanlığı (MEB) ve SGDD-ASAM ortaklığında ve Avrupa Birliği’nin finansal desteği ile yürütülen OKP (okula kayıt programı) ile Suriye’den gelen pek çok kız çocuğu okula gidiyor. Yine mültecilere yönelik ŞEY Programı; Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı, Millî Eğitim Bakanlığı, Türk Kızılayı ve UNICEF arasında yakın bir işbirliği içinde uygulanıyor. Bu program, Suriyeli çocukların ve diğer mülteci çocukların okula kaydolmalarını teşvik etmeyi ve okula devamlarını desteklemeyi amaçlıyor. Bunların yanı sıra kız çocuklarını destekleyen “Baba Beni Okula Gönder”, “Kızcode”, “Her Kızımız Bir Yıldız” gibi projeler de var.

Son söz olarak ise;

   Bu dünyaya 1-0 geride gelmiş olsak da, yapamayacağımız, üstesinden gelemeyeceğimiz hiçbir şey yok. Toplumun dayatmalarına karşı kendi ilkelerimiz! Küçük bir kızdan saygın bir kadına… Bu kadar az fırsata rağmen bu kadar çok şey başarabiliyorsak kendimize inancımızdandır. Kız çocuklarına fırsat verin, işte o zaman göreceksiniz ki ağaçlar daha yeşil, bulutlar daha mavi ve güneş daha bir sarı olup ısıtacak içinizi…

Kaynakça : unicef.org, turkey.un.org, un.org/en/observances/girl-child-day  

Bu yazımız ilginizi çektiyse ”Dünya’nın Alarm Veren Gündemi Artık İklim Değişikliği” yazımızı da buradan okuyabilirsiniz. 

Farklı bir öneri olarak ”Nasıl Bir Tüketici Olduğumuzu ‘Sürdürülebilirlik’ İlkesini Gözeterek Seçebilmek” yazımızı buradan okuyabilirsiniz. 

Ebru Buyukkaya

1990 yılında Istanbulda doğdu. Kocaeli Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi bölümünü bitirdi. Küçük yaştan beri yazmaya ve okumaya büyük bir merak ve ilgi duyması nedeniyle kendini bu alanda geliştirmeye yöneldi . Halen digital platformlara ve dergilere yazmanın yanı sıra, kendini geliştirmeye de devam etmektedir.

3 Comments

Bir yorum bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

BİZİ TAKİP EDİN