Köklerini komşularını dinlemek için kullanan, yaydıkları sinyaller ve kokularla tehlikelere karşı savaşabilen, öğrenme ve hatırlama yeteneğine sahip olan, her şeyin farkında, birbirine bağlı, ekosistem ile muhteşem bir uyum içinde yaşayabilen bitkilerin dünyasını anlamamız için her geçen gün daha fazla mesaja ulaşılıyor.
Birçoğumuz evimizde yetiştirdiğimiz bitkilerimizle bir bağ kurarak, kimilerine çılgınca gelecek bir iletişimle onlarla konuşur hatta dertleşiriz. Bitkileri karşımızda bir insan varmışçasına önemseyip, konuşarak iletişim kurmada haksız sayılmayız çünkü bitkilerin de hissedip, düşünebildiği bilimsel araştırmalar sonucu kanıtlandı. Sadece birkaç on yıldır yapılan araştırmalar sonucu bitkilerin dünyası ile ilgili oldukça heyecan verici bir keşfe ışık tutuluyor. Bitki iletişimi bilimi her geçen yıl daha fazla bilgi ve gelişme ile yepyeni bir dünyayı ortaya çıkardı; “Bitkiler Alemi”ni. Titizlikle ve dikkatle kontrol edilen, laboratuvarlarda, ormanlarda ve tarlalarda tekrarlanan deneylerle bitkiler hakkında elde edilen her yeni bilgi, bu yeni dünyanın sırlarını ortaya dökerek, her geçen gün bizde daha fazla saygı uyandırıyor.
Bitkilerin Kolektif Gücü
Eğer bitkiler bildiklerimizin ötesinde bu denli iletişim kurma kabiliyetine sahipseler, birbirleriyle ne konuşuyorlar? Bitkiler şaşırtıcı derecede adaptasyon ve hayatta kalma becerilerine sahipler. Hatta öyle ki, birçoğu gün ışığı olmadan uzun süre yaşayabilir, toksik hormonlarla rakip bitkileri savuşturabilir, bazıları ise kimi durumlarda kendilerini hareket bile ettirebilir. Örneğin; yamaçlarda rastladığınız adaçayı bitkileri hiçbir insanın bilmediği sözcükleri kullanarak kendi aralarında konuşabiliyor. 1983’te yayınlanan iki araştırma, söğüt ağaçlarının, kavakların ve şeker akçaağaçlarının böcek saldırıları konusunda birbirlerini uyarabileceğini gösterdi. Aç böceklerin istila ettiği ağaçların yakınındaki sağlam, hasarsız ağaçlar, saldırıyı önlemek için böcek kovucu kimyasalları pompalamaya başlayarak, kendilerini koruyabiliyor. Bu şekilde komşularının neler yaşadığını bilen ağaçlar, çevrelerindeki gelişmelere karşı savunma mekanizmalarını harekete geçirebiliyor. Böcekler yaprakları çiğnediğinde, bitkilerin havaya uçucu organik bileşikler salarak tepki verdiği ise bilinenler arasında.
Lozan Üniversitesi’nden bitki sinyalizasyon öncüsü Ted Farmer, elektrik darbeleri ve hayvanların sinir sistemini andıran voltaj tabanlı bir sinyal sistemi ile bitkilerin bilgi ilettiğini gösteren bir yol keşfetti. Bitkilerin iletişim gücüne hayran kalan Farmer, “Onlarla ilgili yaptığım her araştırma beni biraz daha şaşırtmayı başarıyor” diyor. Farmer’ın çalışması, bitkilerin nöronlara, beyinlere ya da hayvanların iletişim kurmak için kullandığı sistemlere benzer bir şeye sahip olduğu anlamına gelmiyor fakat bu zamana kadar onların yeteneklerini önemli ölçüde hafife almış olduğumuzu gösteriyor.
Pasif Görünümlerinin Aksine Son Derece Savaşçılar
Araştırmacılar bitkilerin dilini öğrenmeye başladıkça, içinde yaşadığımız yapraklı yeşil dünyaya yepyeni bir bakış açısı kazanmaya başlıyoruz. Bitki iletişimi çalışmalarına bir ağustosböceği araştırmacısı olarak başlayan Richard Karban, ağaçların her 17 yılda bir üzerlerine çöken özsuyu emen böceklerin vebasıyla nasıl başa çıktıklarını araştırdı. Bu araştırmalar yapılana kadar bilinen, bitkilerin inatçı türler olduğu, fizyolojilerini kuraklık, istila ve diğer suiistimallerde yığılmaya ve acı çekmeye adapte ederek hayatta kaldıklarıydı. 1980’lerin başında, Washington Üniversitesi’nden zoolog David Rhoades, bitkilerin kendilerini böceklere karşı aktif olarak savunduklarına dair kanıtlar bulması, bilinen varsayımları yıkıp geçti. Biyokimyanın ustaları bitkilerin, aç böceklerin başka yerlere gitmesi için bitki örtüsünü daha az lezzetli veya besleyici yapan kimyasal ve diğer silahları üretip kullandıklarının öğrenilmesi ile bu heyecan verici canlıların pasif dayanıklılıktan çok daha fazlasını yapabildiğini gözler önüne serdi.
Yıllar boyunca artan araştırmalar birçok kanıtı da beraberinde getirdi. Örneğin, alkoller, aldehitler, ketonlar ve esterlerin bir karışımı olan kesilmiş çimen kokusu bizim için hoş olabilir, ancak bitkiler için tehlike işaretleridir. Yabani olarak büyüyen lima fasulyelerinin, böcekler tarafından yenen diğer lima fasulyesi bitkilerinden gelen uçucu maddelere maruz kaldığında, daha hızlı büyüdüğünü ve saldırılara direndiğini keşfedildi. Hasarlı bitkilerden salınan bileşikler, mısır fidelerinin savunmasını hazırlar, böylece daha sonra pancar solucanlarına karşı daha etkili bir karşı saldırı başlatırlar. Bu sinyaller bitkilerin aralarındaki evrensel dili açıkça ortaya çıkarıyor.
Böceklerle de İletişim Kuruyorlar
Diğer yandan bitkiler, bu sinyallerle sadece bitkilerle değil böceklerle de iletişim kurabiliyor. Bitkiler, otçulları öldüren yırtıcı böceklere tehlike sinyalleri olarak hareket eden hava dalgaları ile mesajlar gönderebiliyorlar. Pancar solucanlarının saldırısına uğrayan mısır, yaban arılarını tırtılların vücutlarına yumurta bırakmaları için çeken uçucu kimyasallardan oluşan bir bulut yayar. Ortaya çıkan tablo, bitki yiyen böceklerin ve onlarla beslenen böceklerin, hayal bile edemeyeceğimiz, bilgi açısından zengin kimyasallardan oluşan bulutlarla dolu bir dünyada yaşadığı.
Bitkilerin arasındaki bu iletişim aynı zamanda tarım dünyasında haşerelere karşı mahsul direncini geliştirmek için kullanılabilir. 2011 yılında gerçekleştirilen bir rapor, tarımın endüstriyelleşmesi sonucu ticari çıkarlarla geliştirilen mısır melezlerinin, yabani mısır bitkisinin kök kurdu güvelerini öldüren parazit yaban arılarını çeken kimyasalları salma yeteneğini kaybettiğini ortaya koydu. Bu savunma özellikleri ekinlere geri kazandırılabilirse, pestisit ihtiyacını azaltabilirler. Diğer bir olasılık, tarla bitkilerinin yanı sıra özellikle hassas veya güçlü savunma tepkileri olan bitkiler yetiştirmek olabilir.