2023 yılına damga vuran kuşkusuz 2 film var: Oppenheimer ve Barbie. Birbirlerinden tür olarak farklı olsa da, izleyicisini yakalamayı başaran, gişede rekorlar kıran ve dünya sinemasına adını altın harflerle yazdıran filmler her ikisi de. İzlememiş olsanız bile adını mutlaka duyduğunuz bu filmler arasında bir tercih yapmak isteseniz hangisi olurdu? Sizler için Oppenheimer ve Barbie filmlerinin derlemesini yaptık, yazıyı okuduktan sonra kararı vermek size kalmış…
Oppenheimer
2023 yazına damga vuran en önemli biyografik yapım kuşkusuz ki Oppenheimer. Yönetmen koltuğunda kendini tüm dünyaya hayran bırakan Chistopher Nolan oturuyor. Senaryosunu da Kai Bird ile kaleme alan Nolan’ı filmin her aşamasında görüyoruz adeta. Oyuncu kadrosu ise adeta bir yıldızlar geçidi… Başta Oppenheimer’a hayat veren Cillian Murphy olmak üzere; Robert Downey Jr., Matt Damon, Emily Blunt, Rami Malek, Florence Pugh, Josh Hartnett, Casey Affleck, Kenneth Branagh, Jason Clarke, Benny Safdie, Dane DeHaan, Jack Quaid, Matthew Modine, Dylan Arnold gibi oyuncular yer alıyor filmde.
Amerikalı ünlü teorik fizikçi ve “Atom Bombasının Babası” olarak bilinen Robert Oppenheimer’ın hayatının bir bölümünün anlatıldığı film, titan Prometheus’dan bir alıntı ile başlıyor. Prometheus kimdir derseniz, Yunan mitolojisinde, insanlığı ateşe verdiği için cezalandırılan bir titan. Prometheus, aslında insanları ateşe verirken onların ısınması, yemek yapması ya da ateş ışığında yollarını bulmalarını sağlamasını istediği halde, insanlar ateşi pek de Prometheus’un istediği gibi kullanmıyor. Peki, Prometheus’un bunda bir kabahati var mı? Oppenheimer da, acaba tek tuşla dünyayı yok edebilecek bir silah yaparken gerçekten dünyayı mı yok etmek istiyordu? İşte tüm bu benzerliklerden yola çıkarak anlatılmaya başlanılıyor film.
Filmde, Oppenheimer’ın zihin ve duygu dünyasına misafir olunurken, aynı zamanda dönemin Amerikası, komünizmin dünya üzerindeki etkisi, Soğuk Savaş dönemi, Hitler’in tarih sahnesindeki bu dönemdeki yeri gibi değişik pencereleri de açılıyor izleyiciye. Oppenheimer’ın, bulduğu atom bombasının çok farklı amaçlar için kullanıldığını gördüğünde yaşadığı iç hesaplaşmalar, nükleer silahların etkilerinin insanlık için olumsuz etkilerinin gün geçtikçe artması, atom bombasının bulmasının getirdiği sorumluluğunun her geçen gün çoğalması, modern insanın gelişen dünyaya ayak uydurmakta yaşadığı zorluklar Oppenheimer’ın gözünden izleyiciye çarpıcı bir dille sunuluyor filmde.
Bugüne kadar en çok izlenen ikinci biyografik film olma özelliğini taşıyan Oppenheimer filminde, yönetmen Cristopher Nolan bilgisayar destekli görüntülerden hoşlanmadığı için filmdeki atom bombasının patlamasında kullanılan bomba da dahil olmak üzere gördüğünüz her şey gerçek. Çekimleri 57 gün süren filmin, kameraları gerçekliği en iyi yansıtan kamera olan Imax kameralarla çekildi ve eğer filmi izlemek isterseniz Imax salonlarda izlemelisiniz. Bunların yanı sıra, filmde görsel hiçbir efekt de kullanılmadı; yani gördüğünüz her şey yaratıcı fikirlerin ortaya koyduğu ürünler. . Duygusal bir tarafı olduğu bilinen, şiirler yazan ancak; atom bombasını bulduktan sonra “Artık benim ellerimde kan var.” dediği için Amerikan başkanı tarafından “ağlak bir bilim adamı” olarak nitelendirilen Oppenheimer’ın hikâyesi izlenmeye değer… Sonunda Oppenheimer’ın yaptıklarının farkına vardığı ve yüksek sesle yaşadığı pişmanlığı bağırdığı film; sorgulayıcı, çarpıcı, eleştirel ve dokunaklı anlatım tarzıyla tarihi gerçeklerin bir bilim insanının gözünden nasıl göründüğünü ve aslında doğruların bazen yanlışlara dönebileceğini göreceğiniz klâs eserlerden…
Barbie
2023 yılının gişede en çok hâsılat elde eden filmi Barbie. Yönetmenliğini Greta Gerwig’in yaptığı filmde Barbie rolüyle Margot Robbie, Ken rolüyle Ryan Gosling’in yanı sıra; Will Ferrell, Emma Mackey, Michael Cera, Simu Liu gibi başarılı oyuncular yer alıyor.
Film, pek çok kız çocuğunun küçükken sahip olduğu ince beli, ipek gibi sarı saçları, mavi gözleri, rengârenk ve şık elbiseleri, evi, arkadaşları olan Barbie’nin, “Barbie Evreni’nde” bir sabah uyandığında, artık hiçbir şeyin eskisi gibi olmadığını görmesiyle başlıyor. Bunun nedeninde “diğer tarafta” onunla oynayan kişinin duygularının ondaki yansıması olduğunu öğrendiğinde, eski haline dönmesi için yapması gerekenin “ diğer tarafa” geçmek olduğunu öğrenir ve yola koyulur ancak; bu yolculukta yalnız değildir. Onu deliler gibi seven Ken de onunladır. Barbie ve Ken, gerçek hayata vardıklarında hiçbir şeyin kendi evrenindeki gibi olmadığını görür. Bu evrende Barbie, güzellik algısını tabulaştırıldığı için sevilmez, erkekler tarafından taciz edilir, hapse düşer. Ken ise geldikleri evrende ataerkil bir yönetim biçimi olduğunu görür ve aslında dünyayı erkeklerin yönettiğini görür. Oysa “Barbie Evreni’nde” kadınlar her alanda öncüdür.
Gerçek hayatta kendisine sahip olan küçük kızı ararken, büyük bir sürprizle karşılaşan Barbie, onunla birlikte “evrenine” döner ancak; döndüğünde karşılaştığı manzara bıraktığından apayrıdır. Ken ve diğer “Kenler” evreni ele geçirmiş, Barbieler de onların adeta robotu olurlar. Barbie ve gerçek hayattaki arkadaşları kendi evrenini ele geçirmek için planlar yapar. Planı uygulamaya koyarlar ve neticesinde Barbie bir karar alır…
Tüm zamanların en çok gişe yapan ve dünyada adeta bir “Barbie Akımı” başlatan Barbie, eleştirmenlerden tam not alamasa da, aslında içinde gizlediği mesajlarla dolu bir film. Dünyadaki ataerkil yönetim anlayışına, kadının söz hakkının geri bırakılmasına, güzelliğin tek bir kalıba sığdırılmaması gerektiğine, gerçek aşkın aslında kendini sevmekle başladığına vurgu yapan film, sonunda ikincisinin de gelebileceğine dair ufaktan bir göz kırpıyor. İkincisinin de birincisi kadar iyi olacağını düşündüren filmi tüm dünyanın merakla beklediğine ve gişede yine rakiplerini geride bırakacağına inanıyoruz…