Pek çoğumuz bir tabloya bakarken onun sadece görülenini görürüz. Bakan sayısı çok da fazla değildir gerçekçi olunması gerekirse. Oysa sanatçı o eseri tamamlamak için saatlerini hatta yıllarını verir ve görebilenler için içine mesajlar yerleştirir. Görebilenler ve meraklısı için dünyaca ünlü tabloların / fresklerin bilinmeyenleri adlı yazıyı derledik. Yazıyı okuduktan sonra artık “bakmaya” başlayacaksınız tablolara…
Son Akşam Yemeği (Leonardo da Vinci)
“Dünyaca Ünlü Tabloların / Fresklerin Bilinmeyenleri” adlı yazımızın ilk eseri Son Akşam Yemeği. 15. yüzyılda Milano’da Duke Lodovico Sforza’nın isteği üzerine Leonardo da Vinci’nin en ünlü eserlerinden biri olan Son Akşam Yemeği resmi ortaya çıkar. Hristiyan inanışına göre Hz. İsa’nın Romalı askerler tarafından yakalanmadan önce havarileriyle yediği son akşam yemeğini temsil eder resim. Bugün Santa Maria Grazie’nin duvarlarına yapıştırılan resim, bir hayli tahrip edilse de elbette ki; değeri halen paha biçilemez. Son Akşam Yemeği’ne baktığınızda sadece İsa ve havarilerini görüyorsanız şimdi okuduklarınızdan sonra bir kez daha dikkatlice bakın derim. Resmin içinde birden çok gizli mesaj var. Peki, nedir bu mesajlar derseniz? Resim üzerinde araştırma yapan araştırmacılara göre, dünyanın sonu 21 Mart 4006 tarihinde gelecek. Bu sonuca ise resim üzerinde yaptıkları matematiksel ve astrolojik şifreleri çözerek ulaşıyorlar. Resimde havarilerin yüzünde bir telaş ve şaşırma ifadesi olduğuna dikkat ettiniz mi? Bunun nedeni, İsa’nın havarisinin ona ihanet ettiğini bildiğini söylemesi. Bir diğer mesaj da masa üzerindeki ekmeklerin sıralanmasının adeta bir müzik notasını andırmasıdır. Somonların oluşturduğu notaları çaldığınız zamanda 40 saniyelik bir melodi dinliyorsunuz. Son olarak da 1652 yılında inşaat işçileri tarafından tablonun İsa’nın ayaklarının göründüğü kısmın altına kapı yaparken tabloya verdikleri hasar yüzünden resmin orijinalliğini kaybettiğini belirtelim. Tabloyu Milano’daki Santa Maria delle Grazie Kilisesi’nde görebilirsiniz.
Yıldızlı Gece (Van Gogh)
37 yıllık kısacık bir ömrün 10 yılını sanata adayan ve bu kısa sürede dünyayı kendine hayran bırakan, seneler sonra bile eserlerinden söz ettirebilen bir sanatçı düşünün… İşte o kişi ünlü Hollandalı ressam Vincent Van Gogh’tan başkası değil. Dünyanın en pahalı tablolarının altında imzası olsa da, aslında çokta rahat bir hayat sürmemiştir Van Gogh. Hayatı boyunca yaşadığı akıl sağlığı bozukluğundan dolayı yatırıldığı akıl hastanesi oluyor aslında bu Yıldızlı Gece’nin ilhamı. Kardeşine yazdığı mektupta “Demir parmaklıklı penceremde adeta bir buğday tarlası görüyorum. Sabahları ise gün doğumunu tüm ihtişamıyla izliyorum.” diye anlatır Van Gogh hastanesinden baktığı demir parmaklıklı pencerenin ardındaki manzarayı. Oysa ünlü Yıldızlı Gece hiç de onun manzarasına benzemez. Yıldızlı Gece’de gördüğümüz manzara Fransa’nın güneyinde bulunan Saint-Rémy-de-Provence adlı bir kasabadır, yani Yıldızlı Gece tamamen Van Gogh’un hayal ürünü bir eserdir. Bir diğer görüşe göre de, resimdeki manzara Van Gogh’un memleketi olan Hollanda’ya ait yapıların olduğudur. Bu eserde fırça darbelerinin sert ve sürekli döndüğünü görürsünüz. Bu yönüyle Van Gogh, artık sabırsız olduğunu ve durağanlıktan sıkıldığını anlatmaya çalışır. Yine resme baktığınızda, aslında hastane odasındaki penceresinde demir parmaklıklar olduğu bilindiği halde resimde bu demir parmaklıkları göremeyiz. Bu da Van Gogh’un özgürlüğe duyduğu özleme dair bir işarettir resimde. Van Gogh, bu resminde ölümü ve yas kavramlarını ele alır. Resme dikkatli baktığınızda sol tarafında servi ağaçlarını ve mezarlığı görürsünüz. Servi ağaçları ölümü çağrıştırırken, aynı zamanda yeryüzü ve gökyüzü arasındaki iletişimi de sağlar bu resimde. Ağacın mezarlıkta olması da yas ile ilişkilendirilir. Meraklısı için eserin New York’ta bulunan Museum of Modern Art’ da sergilendiğini belirtelim.
İnci Küpeli Kız (Johannes Vermeer)
Belki de gizemini en çok koruyan tablolardan biri İnci Küpeli Kız. O kadar ki; bu eser birçok alanda esin kaynağı olmuştur. Ünlü ressam Johannes Vermeer’in fırçasından çıkan resmin tam olarak konusu bilinmemektedir. Resimdeki inci küpeli kızın kim olduğuna dair birçok iddia ortaya atılmıştır. Kimileri kızın ressamın kız kardeşi olduğunu, kimileri öyle bir kadın olmadığını, kimileri de ressamın evinde çalışan bir hizmetli olduğunu söyler. Sonuncu iddia daha kabul görür ve iddianın devamında evinde çalışan bu hizmetlinin kendisine model olmasını isteyen ressamın, tabloda bir eksiklik bulmasıyla karısından habersiz onun inci küpelerini alması ve karısının bunu öğrenince hizmetliyi evden kovması ve genç kızdan bir daha haber alınamadığı vardır. Tablo ile ilgili bir diğer bilinmeyen yön ise, tablo üzerinde araştırma yapan araştırmacıların aslında tabloda hiç inci küpe olmadığına dair iddialarıdır. Onlara göre, resimde bize inci küpe gibi görünen şey ile kulak arasında herhangi bir bağlantı bulunmaz. Bir diğer gruba göre ise, resimdeki incinin doğal incilere göre doğalından daha büyük olduğu için, görünen aslında inci değil, Venedik camı, bakır veya sedeften yapılmış yapay bir incidir. Yıllardan beri gizemi halen çözülememiş ve fakirlik içinde yaşayan bir ressamın dünyanın en ünlü ve sansasyonel tablolarından biri olan ve Hollanda’da “ Hollandalı Mona Lisa” olarak adlandırılan İnci Küpeli Kız, Rijksmuseum Amsterdam’da sergilenmektedir.
Amerikan Gotiği (Grant Wood)
“Düşlediğim insanlar bu evde yaşamalı.”fikrinden yola çıkarak 1930 yılında resmetmiş bu tabloyu Amerikalı ressam Grant Wood. Amerikalı çiftçi bir çifti temsil eden bu resim içinde barındırdığı mesajlarla dolu aslında. Tabloya ilk kez bakıldığında, birbirinden yaşça hayli farklı, karı- koca olduğu sanılan bir çifti görüyoruz. İşin aslı ise farklı! Wood, bu resmi yapmaya başladığında model olarak kimi seçeceğini bilemez. Annesi gelir ilk olarak aklına ancak; annesinin uzun süre poz veremeyeceğini düşünür ve diğer seçenek olan kız kardeşi resim için en uygun aday olur, yani resimde görülen kişi Wood’un kız kardeşi. Erkek ise sanılanın aksine kardeşinin kocası değil, sürekli gittiği dişçisi. Aralarında herhangi bir akrabalık bağı yok anlaşılacağı üzere. İnsanların bu çifti karı- koca mı yoksa baba- kız mı olarak görmeleri gerektiği tartışmalarına girdiği dönemde, Wood’un bunu reklam için kullandığını da belirtmekte fayda var. Resim, Amerikalı bir çifti temel alıyor esasında. Büyük Buhran döneminde yaşayan ve temel geçimlerinin çiftçilik olduğu anlaşılan bu çift, ressamın fırça darbeleriyle gerçekliğe kavuşuyor adeta. Resmin içindeki gizli mesajlara gelirsek: Ressam, bu çiftin arkasında bir ev resmetmiştir çünkü; Amerikalılar için ev yaşantısı bir kültürdür. Erkek ve kadın figürünün yüzündeki sert ifade tüm zorluklara rağmen sağlam bir iradeyi ve kendi dünyalarında sahip oldukları ile hayatta kalanları temsil eder. Kadın figürünün üstündeki elbise ile evdeki perdelerin desenlerinin aynı olduğunu görürüz. Ressam, kadının esas görevinin ev işleri olduğu mesajını verir böylece. Erkek figürünün elinde tuttuğu dirgen formunun ve üstündeki gömlek ve hatta arkadaki evde de tekrarlayan fırça darbeleri ile erkeğin görevinin çiftçilik olduğunu anlatır. Erkeğin elindeki dirgenin, hem çiftçilik hayatının zorluğuna hem de Amerika’nın o dönem girdiği Büyük Buhran dönemine atıf olduğunu da belirtelim. Sergilendiğinde Amerika’da hayli ses getiren ve “Amerika’nın Mona Lisa’sı” olarak adlandırılan bu eser, günümüzde Şikago Sanat Enstitüsü’nde sergilenmektedir.
Mona Lisa (Leonardo da Vinci)
“Dünyaca Ünlü Tabloların / Fresklerin Bilinmeyenleri” yazımızın en meşhurlarından. Dünyanın en meşhur resmi: Mona Lisa. Floransa’da, Rönesans döneminde Leonardo da Vinci tarafından kavak bir pano üzerine Sfumato tekniği( tonların birbiri içinde erimesiyle yumuşak etki yaratmayı amaçlayan bir boyama tekniği) resmedilmiştir. Döneminde belki de bu kadar ses getirmeyen eser yıllar geçse de halen çözülmeyen sırlara sahip. Resim üzerinde sayısız inceleme yapılmıştır. Bunlardan en merak edileni elbette ki; gerçekte Mona Lisa diye biri var mı, varsa kim? Cevap evet. Mona Lisa diye biri gerçekte var. Mona Lisa, Floransa’da yaşayan varlıklı bir kadın olan olan Lisa Gherardini. Gherardini’nin babasının ve Leonardo da Vinci’nin babasının arkadaş olduğu ve Da Vinci’nin bu resim için özel olarak görevlendirildiği söylenir. Resim üzerinde araştırma yapan araştırmacılar, dönemin İtalyası’nda hamile kadınların giydiği kıyafetin Mona Lisa’nın giymesinden yola çıkarak Mona Lisa’nın hamile olabileceği tezini ortaya atmışlardır. Mona Lisa’yı dikkatlice inceleyen diş doktorları ve araştırmacılar hepimizi şaşkınlığa çevirecek bir sonuca varır: Mona Lisa’nın ağız ve dudak yapısına baktığımızda ön dişlerinin olmadığı. Belki de gizemli gülümsemesinin arkasında bu sır vardır, bilinmez. Diğer şaşırtıcı bir gerçek de Mona Lisa tablosunun orijinal haline dikkatlice bakıldığı zaman Mona Lisa’nın sağ gözünde “L” ve “V” harflerini görürüz yani ressam aslında imzasını atmıştır görebilenler için. 14.Louis ve Napolyon gibi kralların odalarını süsleyen ve hayranlıklarını kazanan, hatta öyle ki Napolyon’un banyo yaparken dahi tabloyu karşısına aldığı rivayetlerinin nedeni olan Mona Lisa tablosu, bugün Paris’teki Louvre Müzesi’nde “Francesco del Giocondo’nun Karısı, Lisa Gherardini Portresi” başlığı altında sergilenmektedir.
Belleğin Azmi (Salvador Dali)
Belleğin Azmi ya da daha çok bilinen adıyla Eriyen Saatler, İspanyol sanatçı Salvador Dali tarafından 1931 yılında yapıldı. Sanatçının en bilinen tablolarından biri olan Belleğin Azmi, Dali’nin gerçeküstücülük anlayışının en önemli örneklerinden diyebiliriz. Salvador Dali, eserlerinde gizli mesajlar vermesiyle ünlü bir ressam. Bu resme baktığımızda da aslında güneş ışığı altında eriyen birkaç saat görünüyor denilebilir ancak; anlatılmak istenen daha derinde. Tablonun ortaya çıkış şekli bile tam Dalilik… Arkada görülen Port Lligat manzarası kayalıklarında resmi nasıl tamamlayacağını düşünen Dali, aniden bastıran güneş ışığı altında bir gün önce yediği Camembert peyniri üzerine yoğunlaşır. Peynirin güneş ışığı altında nasıl eridiğini hayal eden Dali, şiddetli baş ağrısı ve sıkıntılı bir ruh haline bürünür ve halisünasyon görür ve saatleri güneş altında eriyen peynirler gibi resmeder. Resimde görülen 4 adet saatten ortadaki canavar görünümlü olana yandan baktığınızda Dali’nin kendini betimlediğini görebilirsiniz. Sanatçı çoğu resminde olduğu gibi bunda da kendini resme saklamış anlaşılan. Sol taraftaki kurumuş ağaç, zamanın kimseye acımadığını ve bir gün herkes için gelecek olan mutlak ölümü simgeler. Ağacın yanındaki saatteki sineklerin üstüne konduğu saat, zaman içinde tükenmeyi, karıncaların olduğu turuncu saat de kadın üreme organlarını temsil eder. Bilindiği üzere karınca çalışkan bir hayvandır, Dali’de kadının üreme yeteneğinin bir zamanlar çok verimli olmasına rağmen zaman içinde tükeneceğine işaret eder bu yolla. Son olarak, tablo hakkında verebileceğim en enteresan
bilgi, Dali’nin bu eseri tamamladıktan sonra eseri şarapla ıslatması ve sanatçının 1954 yılında resmettiği “Belleğin Azminin Dağılışı” ile bu resmin arka planında görülmeyenlere ışık tutması ve yeniden yorumlamasıdır. 1932 yılında 250 Amerikan doları karşılığında satılan Belleğin Azmi, 1934 yılından bu
yana New York’taki National Museum of Art ‘ta sergilenmektedir.
Arnolfini’nin Evlenmesi (Jan Van Eyck)
Ressam Jan Van Eyck tarafından 1434 yılında tamamlanan tablo, 15. yüzyıl Rönesansına bir başkaldırı niteliği taşır. 15. yüzyıl soylu sınıfının “kökleşmiş soylu” ve “kırsal soylu” olarak ikiye ayrıldığı bir dönemin eseri olan tablo, içinde pek çok mesajı barındırır. Tabloya ilk baktığınız zamanda bir çift ve yerde yatan bir köpek dikkatinizi çeker ancak; daha derinlere indiğinizde içindeki mesajlar şaşırtıcıdır. Öncelikle, tablodaki kişilerin tüccar Giovanni di Nicolao Arnolfini ve karısı olduğunu belirtelim. Bu tablo, Giovanni di Nicaloa’nın nikâh merasimini temsil eder. Tüccar bir kişi olmasına rağmen, çiftin üzerinde pahalı elbiseler ve kürkler olduğu görülür. Sanatçı, sınıfsal ayrımın kalktığı ya da kalkması gerektiği mesajını verir böyle yaparak. Yerde yatan köpek, evlilikte sadakati temsil eder. Arkada görülen kırmızı perdeler ve terlikler evlilikte cinsel hayatı, karyolanın başucundaki Aziz Margaret heykelciği doğacak bebekleri ya da hamileleri koruyan tanrıçayı, sedirin hemen önünde çıkarılan terlikler evlilikte saygıyı temsil eder. Çiftin üzerindeki elbiseler kışlık olmasına rağmen, bahçedeki yeşil kiraz ağacının olması ise, evlilikteki sevgiye işarettir. Pencerenin önünde görülen portakal, o dönemde yurtdışından getirildiği ve sadece belli bir kesimin yiyebildiği bir meyve olduğu için, hem çiftin zenginliğine hem de evlilikte sevginin ve hoşgörünün önemine vurgu yapar.
Tabloda tüccarın karısının hamile olduğu görülür. Kimi sanat yorumcularına göre bu, kırsal soylu bir sınıf için değişimin başlangıç noktası iken, kimilerine göre ise tüccarın karısı hamile değil, yalnızca o dönem yaşayan kadınlara duyulan saygıdan dolayı onları olduğundan daha büyük gösterilmesidir. Tablo ile ilgili belki de en çarpıcı ayrıntıya sıra geldi şimdi… Çiftin arkasında görülen aynaya dikkatlice bakıldığında ressamın da yanında bir kadınla tabloda olduğu görülür. Öyle ki; ressam duvara imzasını da “ Jan Van Eyck buradaydı. 1434.” yazarak atmıştır. Muhtemelen, çiftin nikâh merasiminde ressam da oradaydı mesajı verilmek istenir. Tabloyu görmek isteyen sanatseverler için, Londra’daki Ulusal Galeri’de sergilendiğini belirtelim.
Adem’in Yaratılışı (Michelangelo)
Tüm zamanların en çok kopyası yapılan resimlerinden biri olan Adem’in Yaratılışı, 1511 dolaylarında ünlü İtalyan ressam Michelangelo tarafından yapılmıştır. Sistine Şapeli tavanında çizili Dokuz İncil bölümünün en ünlüsü olan Adem’in Yaratılışı’nın, aslında bir insan beyninin tasviri olduğunu biliyor muydunuz? İnsan anatomisine merakı ile ünlü Michelangelo, küçük yaşlardan itibaren cesetlere ilgi duyuyor ve mezarlıktaki cesetleri çıkarıp inceliyordu. Bu resimde de bu özelliğinden yararlanmıştır. Tanrıyı sarmalayan kırmızı örtüye dikkatlice bakılırsa, örtünün insan beynine benzediğini fark edeceksiniz. Adem’in Yaratılışı, yaratılış efsanesindeki ayrılmaları ve birleşmeyi temsil eden bir resimdir. Resme baktığınızda, Adem’in tanrıya bir parmak ucu kadar yakın olduğu ancak; bir o kadar da uzak olduğunu görürsünüz. Hristiyan inancında Tanrı’nın Adem’e hayat üflediği inanılır ve Michelangelo, bunu Tanrı’nın ve Adem’in parmaklarının birbirine dokunması ve Tanrı’nın onu kendi suretinden yarattığı olarak yorumlar. Sanatçı, resimde tanrının yüzü olarak kendi suretini resmetmiştir. Neden böyle yaptığına dair bir açıklama henüz yoktur maalesef. Yapılan araştırmalara göre Adem ve Tanrı’nın parmaklarının arasındaki boşluğun altın orana uygun yapılan bu resmi görmek isteyenler Vatikan’daki Sistine Şapeli’ni ziyaret edebilir.
Atina Okulu (Rafaello Sanzio)
“Dünyaca Ünlü Tabloların / Fresklerin Bilinmeyenleri” yazımızın son eseri, İtalyan ressam Rafaello Sanzio tarafından Rönesans esintileri taşıyan fresk olan Atina Okulu. Fresk 1509-1511 tarihleri arasında tamamlanmıştır. Sanatçı, bu eser ile unutulmaya yüz tutmuş bazı sanat eserlerinin yeniden canlanmasını istemiş ve halkta bir uyanış sağlamıştır. Atina Okulu’nda bilim, sanat, felsefe üzerine çalışmış 50 kişi resmedilmiştir. Bu kişilerin her biri Antik Yunan’da bilgi peşinde koşan kişilerdir. Ressam, her alandan örnek kişiler vererek, bunları gruplandırmıştır. Rafaello, bu kişileri resmederken kendi arkadaşlarını da onlara benzeterek resmetmiştir. Örneğin, merdivenlerin ortasında durmuş ve bir şey düşünür gibi duran Michelangelo, eski bir Yunan filozof olan Heraklitos’a, resmin tam ortasında duran turuncu bir kaftan giyen ve eliyle gökyüzünü gösteren Platon, da Vinci’ye, resmin sağ tarafında duran ve köşeden bakan Raphael ise Apelles’e benzetilmiştir. Öğretmen- öğrenci olan ve resmin tam ortasında duran Platon ve Aristoteles’in ellerine bakılırsa, biri yeri diğeri göğü işaret eder. Bu da onların birbirinden farklı olan fikirlerine işarettir. Rafaello, kendisini de resme gizlemiştir. Onu ise, resme baktığımızda basamakların en sağında ve dışarı bakan figür olarak görebilirsiniz. Sanatçı, yıllar sonra eserinde meydana gelecek bir tahribata karşı, parçaların daha kolay bulunması için, freskteki kişilerin kaftanlarının her birini farklı ton ve biçimlerde resmetmiştir. Fresk, Vatikan’da Apostolik Sarayı’nda Stanza della Segnatura’da bulunmaktadır.
Dünyaca Ünlü Tabloların / Fresklerin Bilinmeyenleri
“Gökyüzüne Renk Veren Kadınlar” yazımıza buradan ulaşabilirsiniz.